09

649 96 40
                                    


"Merhaba."

İnsan keşfine çıkmış bir gezginin sesi gibiydi. Adımlarımı durdurup sesin geldiği yöne döndüm. Orta boylu ve otuzlu yaşlarda duran bir adam gülümseyerek bana bakıyordu. Neden bilmiyorum ama gülümsemesi samimi gelmişti. Ona karşılık verip baş selamı verdim.

"Merhaba." Önüme döneceğim sıra birkaç adımda yanıma geldi.

"Duyduklarım doğru mu? Bir süreliğine burada ekipte misiniz?" Sorusu beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Tanışmak istiyor zannetmiştim. Fakat belliki merakı başka yöndeydi. Gülümsememi bozmadan gözlerine baktım.

"Bunun sizi ilgilendireceğini pek düşünmüyorum açıkçası."

"Ovv.." kısa bir kahkaha attığında ona bakıyordum. Beklemediğim bir tepki olduğu için şaşkınlıkla baktım. "Sert kayaya çarpmışım desene." dedi anlını kaşırken. Resmiyeti bozması gözümden kaçmamıştı. Kaşlarımı kaldırıp 'öyle' der gibi salladım başımı. Tam olarak yanıma gelmesinin sebebini merak ediyordum.

"Ben, ekipten biriyim. Şüpheci tavrın hoşuma gitti."

"Hoşuna gitsin diye yapmadım." Kendini bilmiş tavırları aklımda itici bir kimlik belirlemişti ona karşı. Önüme dönüp bahçe kapısına baktım. Emniyet merkezinden uzaklaşmak istiyordum artık.

"Cana yakın biri değilsin anladım da," dedi başka yöne bakarak. Sonra yüzüme baktı. ",,biraz kabasın sanki."

Elini pantolonunun cebinden çıkarıp üstüne sildi. "Neyse tanışalım en azından." Sildiği elini bana uzattı.

"Ben Fatih." Önce uzattığı ele sonra yüzüne baktım. Tam olarak nasıl biri olduğunu kestiremedim. Elimi eline uzatıp sıktım. "Hafsa." dediğimde az önce sunduğu samimi gülümsemesini sundu yine.

Elleri nemliydi. Kendini beğenmiş çapkının teki derken, arkadaş canlısı birine dönüşebilen tehlikeli bir tipe benziyordu. Bence uzak durulması gereken bir tipti. Uzun bakışlarından bir anlam çıkaramayıp elimi elinden çektim. Belli belirsiz zoraki bir gülümseme sunup arkamı döndüm ve koşar adım uzaklaştım. Takılacak bir şey değildi.

Kendi kendime omuz silkip yürümeye başladım. Bu defa adımlarımı durduran şey nereye gideceğimdi. Evet İdris Amir bir miktar para vermişti ama lojman hakkında bir şey dememişti. Ne zaman lojman hazır olacaktı bilmiyordum. Sıkılmış bir nefes verip emniyet binasına geri döndüm. Bahçeden girip hızımı kesmeden yürürken bir an da, az kalsın basacağım bir canlıyı gördüğümde atacağım adım havada kalırken düşmemi engelleyerek geriye sendeledim. Kısa ve kalın çığlığımı susturamadım. Etraftaki memurlar ve şahıslar bana bakıp deli olduğumu düşündükten sonra önlerine dönmüşlerdi. Yaşadığım olaydan dolayı onlara ve rezilliğime takılamamıştım bile. Az kalsın masum bir canlıyı ezecektim!.. Boğazıma sert bir yutkunma bahşedip yere eğildim. Gecenin karanlığında eğer kıpırdamasını görmeseydim ezeceğim o şeye dikkatle baktım. Bir kere daha kıpırdadığında korkarak geri çekildim. Kanat çırpmıştı. Bir dakika,, o bir kuş muydu?

Dizlerimi yere yaslayıp eğildim. Kanatlarını çırparken onu elime aldım. Bahçeyi aydınlatan lambalara doğru tuttuğumda bir serçe olduğunu ancak anladım. Hızla kanat çırpıyor ama avucumda bir o yana, bir bu yana yıkılmaktan öteye gidemiyordu. Uçamıyordu. Hayır, şu an gözlerimin dolmasının sırası değildi. Sadece yaralı bir kuştu o kadar. Olayı dramatize hale getirmeye gerek yoktu.

Ama uçamıyordu işte.

Dudaklarımı ıslatıp dizlerimi yerden kaldırdım. Ayaklanıp kenardaki banklardan birine oturdum. Şimdi elimdeki bu serçeyi ne yapmalıydım?Onu birine emanet etsem iyileştirmek için çabalar mıydı? Yoksa elimde tutup onun can çekişini mi izlemeliydim? Sanırım bu kadar sadist ruhlu değildim. Gözlerimi kapatıp dolmuş göz pınarlarımı durdurmaya gayret ettim. Başarılı olduğumda aldığım kararla yerimden kalktım.

MUHÂFIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin