Yıldıza bastıysak başlıyoruz...
Satır arası yorumlarımız bol bol olur değil mi? Olur olur :)
...
"Ey hayat, seni bu kadar kıymetli tutuşum, ölüm sayesindedir."
...
Bugün hepimiz için zor bir gün olmuştu. Nurten anne sakinleştikten sonra Hilal ile onu yatağına yatırmış kendi köşemize çekilmiştik. Hilal bizi öyle perişan gördüğünde kapı eşiğine çökmüş ne bir kelime edebilmiş ne de yanımıza gelebilmişti. Bir gün de yaşlanmak değimini artık daha iyi anlıyordum.
Hakan'ın yatağına uzanıp, yatağın üzerinden kaybolmaya yüz tutmuş kokusunu çektim içime. Hangi parfümü kullandığını biliyordum hangi miktarda kullanıldığını da fakat onun teninden kokusunu solumak ile parfümünün kokusunu solumak aynı değildi. Odası bir gün çıkıp gelebilecekmiş gibi bozulmamıştı. Kapının arkasında asılı duran havlusu, dolabındaki ütülü gömlekleri...
Uyuyamayacağımı anladığımda uzandığım yerden kalkıp pencereyi araladım. Gökyüzü parçalı bulutluydu. Derin bir soluk çektim içime, hala nefes alabiliyordum. O toprağın altındayken ben toprağın üzerinde hala nefes alabiliyordum, gökyüzüne bakabiliyordum. Yaşamanın nasıl olduğunu biliyordum fakat ben ölümü merak ediyordum.
Ölmüş birini düşünürken gökyüzüne bakmamız, onu gökyüzünde bizden yüksekte bir yerde aramamız yaşamı alçak bulmamızdan mıydı? Eğer seninle son kez konuşabilseydim Hakan derdim; bana ölümü anlat, bana nasıl ölündüğünü anlat.
Üşüdün mü ölürken?
Ölüm kar gibi örtülü mü üzerine?
Soğuk muydu ölüm mezar taşın kadar?
Ne düşündün ölürken?
Gördüğün son şey neydi?
Hakan derdim bana yanına gelebilmenin bir yolunu anlat.
Başımı kaldırdığında baktığım gökyüzü müsün, üzerinde yürüdüğüm yeryüzü mü? Söyle bana sevgilim hangisine baksam görürüm yüzünü?
Yaşamak bir insana nasıl yük olabilirdi ki. Bana yüktü. Gülmek, ağlamak ve hatta acıyı hissetmek yaşadığımızı gösteren yegane şeylerdi. Ben bunların hiç birini yaşamak istemiyordum.
Pencereyi kapalı olduğunda boğuluyormuş gibi hissettiğim için açık bırakıp kitaplığa doğru yöneldim. Dikkatimi çeken kara kaplı bir defter olmuştu. Merakla elime aldım. Bu üç yıl öncesine ait bir ajandaydı. Herhangi bir şeyin yazılı olup olmadığını kontrol etmek için sayfalarında göz gezdirdim. 13 Eylül 2019 siyah tükenmez kalemle yazılmış bir tarih, bizim tanıştığımız tarih. Diğer sayfalara göz gezdirdim fakat başka bir yazı bulamadım. Bu tarihi benimle tanıştığı için mi not almıştı? Yoksa başka bir anlamımı vardı? Sanırım cevabını hiç bir zaman öğrenemeyecektim. Ölümün en kötü yanlarından biride buydu cevabını sadece onun verebileceği bir soru sormak istediğimizde bunu artık yapamayacak oluşumuzdu.
Ölüm bizi çaresiz bırakan tek gerçekti.
Bu boş kara kaplı defter benim sırdaşım olsun istedim. Defteri cam kenarındaki masaya bırakıp Hakan'ın okuma sandalyesine yerleştim. Özenli bir şekilde kalemliğinde duran kalemlerden birini aldım.
Madem o tarihi atmıştı bende o günü anlatacaktım.
"Hadi be..." dedi şaşkınlıkla. Arabayı sağa çektiğinde bir problem olduğunu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGESİZ
General Fiction"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim zikretmese de kalbim senin adınla çarpar..." dedim üzerine basa basa "Olmasın ayak izin ben kokundan...