Herkese merhaba biz geldik. Umarım bizi özlemişsinizdir. Sizden minik bir ricam olacak beni aşağıda bırakacağım sosyal medya hesaplarından takip edebilir misiniz? Birde yıldıza basarsanız benden mutlusu olmaz. Sizi seviyorum Hakan ve Narin'i bir kez daha size emanet edip gidiyorum. Hafta içi hemen sayaç açacağım bu yüzden instagramdan takip etmeyi unutmayın :) :*
İYİ OKUMALAR...
...
Bir varmış bir yokmuş insan. Gecenin kör vakti, sabahın şafağı yada öğle vaktinin en deli saati... Bugün varmış yarın yokmuş insan bir bahar vakti yada kış mevsimi. Pazartesi yada salıymış ölüm vakti. Denizde, otobüste yada düşman kurşunuyla ölürmüş insan. Hem çok yaşayan, hemde hiç yaşamayanmış insan.
Hangi mevsimde, hangi günde, hangi saatte, hangi sebeple ölecektim? Kar mı örtecek mezarımı yoksa çiçekler mi? Bilmiyordum... Kendi ölümümü bilmiyordum ancak onun ölümünü biliyordum. Bir yaz vakti günlerden pazar, saatini bilmiyorum ancak tam güneş doğarken. Gün ağardı belki diğer herkes için ama benim hayatım karanlığa büründü.
Kaç kere ölürdü insan hayatı boyunca? Her nefes alanı yaşayan mı sayarız hala? Yaprak gibi oradan oraya savrulurken, benim kimsesizliğimin kaçıncı günü bugün?
Ragıp amcanın sözleri bir bıçak gibi saplandı göğsüme. Benden kurtulmak için yeni tanıştığım bir adamla gitmemi mi istiyordu? Gidemezdim.
Hayal kırıklığı ile baktım ilk defa onun yüzüne. Babam demiştim ona ama kendimi kandırmışım, değildi işte. Tutunduğum dal yine kırılmıştı ve ben yine yerde kalmıştım.
Yutkundum, gözlerimin dolmasından bıkmıştım artık. Bir insan ömründe ne kadar çok ağlayabilirdi ki? Bu göz yaşlarının kaynağı neydi böyle? "Benden kurtulma çabanı anlıyorum ancak, tanımadığım bir yabancıyla hiç bir yere gitmem." dedim dolan gözlerime inat net bir sesle.
Ragıp amca yumruk yemiş gibi baktı gözüme, aynı ifadenin Sezgin Bey'de de olduğuna emindim ancak dönüp bakmadım.
"Ne diyorsun kızım sen? Mümkün mü böyle bir şey. Sen hem babanın hem Hakan oğlumun emanetsin, seni bırakmam mümkün mü?" dedi acıyla.
Ses tonu yumuşamama sebep olsa da belli etmedim, asıl niyetini öğrenmeden de gardımı indirmeye hiç niyetim yoktu. "Nedir o zaman gayen?" diye sordum mesafeli bir tavırla.
"Aramızdaki buzların eridiğini sanıyordum Narin. Senin için hala bir yabancı mıyım?" diye araya girdi Sezgin Bey. Sesinde bariz bir hayal kırıklığı vardı ancak ne bekliyordu ki?
"Yaptıklarınız için minnettarım Sezgin Bey lakin evet, benim için hala bir yabancısınız ve öyle de kalacaksınız." dedim. Mesafeli tavrımı ona karşıda göstermiştim. Adının yanına eklediğim Bey sıfatını da üzerine basa basa söylemiştim.
Çaresiz olabilirdim ancak kimse benim adıma karar veremez ve beni başından savmaya çalışamazdı. Yapılan iyiliklere karşı vefa borcum sonsuzdu ancak kimseye de minnet edecek değildim. Karnımda iki emanet taşırken, hiç bilmediğim bir yere bilmediğim bir insanla gitmezdim. Beni başından atmasına gerek yoktu, benimle ilişkisini kesmek istediğini söyleseydi ölsem de gelmezdim Ragıp amcanın kapısına.
Ragıp amca adımı söyleyerek elimi tuttu ancak elimi geri çektim. Sesli bir nefes verip "Bak kızım, seni korumak için canımı bile veririm ama yeter mi bilemem. Seni İstanbul'a öylesine bir sebep için göndermiyorum aksine hem güvende olman hem de kendi ayakların üzerinde durup doğacak çocuklarına iyi bir hayat sunman için gönderiyorum..."dedi. Sözlerine devam edecekti ancak ben "Kendi ayaklarım üzerinde durmak mı, nasıl?" diye sordum. En takıldığım nokta bu olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGESİZ
General Fiction"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim zikretmese de kalbim senin adınla çarpar..." dedim üzerine basa basa "Olmasın ayak izin ben kokundan...