Sigarayı sonuna kadar içine çekiyordu,bu hareketiyle yanakları içe çöküyor,krater çukurunu andırıyordu.Bir evi içine alacak kadar geniş odasının terasındaydı.Yeni yerleştiği güneş diyarını metrelerce yükseklikten izliyordu.Gökyüzünün tozlu görüntüsü adamın canını biraz daha sıkıyordu.Bu yüzden biten sigaranın ardından bir tane daha yaktı aceleyle.Kısık gözleri gelen dumanla biraz daha yumuldu.
Güneşin dördüncüsü prens Yalım'ın aklından her şey geçiyordu o anlarda.Saraya uzak sınırda savaş vardı.Tüm krallıkların ordularını,güneş ve ayın askerleri tutmaktaydı.Helen ve ayı Karer şimdi orda,can almaktaydı.İki gün olmuştu savaş başlayalı ama gitgide yaklaşıyorlardı.Güneşi ele geçirmek,onlara göre beceriksiz,aklı havada veliahtlardan kurtarmak gerekliydi.Herkes Yalım'a nefretle bakıyordu.Koridordaki askerler,
hizmetkarlar,dışardaki çocuk bile…Prens onları suçlamıyordu.Ne de olsa canlarını veriyorlardı.Ama kendini de suçlamıyordu,bir hata göremiyordu.
Sarayın arkasındaki yaralı bakım yerine koşa koşa taşınan bir uzulunu kaybetmiş genç adamlar,'Baba.'diye ağlayanlar,kocalarının cesediyle bakışanların çığlıkları…Tüm bunları umursamıyordu.En ufak bir acıma gelmiyordu içinden.Sonra ateş için kıymetini düşündü.
Olanlardan sonra törende kral ne kadar ısrar ettiyse de ablası onunla gitmesine izin vermemişti.
"Yalım,yaptığının cezasını çekecek.Burda kalıp bizimle beraber savaşacak.İhanetinin bedelini cephede ödeyecek." diye adeta kükremiş,herkesi göndermişti.Sonra aylara sırayı getirmişti.Kırılan güveninden,yalancı oluşlarından daha adamın hatırlamadığı birçok şeyden bahsetmişti.Eğer şimdi Yalım mahzene tıkılmıyorsa,biliyordu ki Helen'in ona ihtiyacı olduğu içindi.Tek başına yapamazdı.Bu yüzden ablası gri gözlerini siyaha çalan öfkesini gizleyemese de kendisini kontrol altında tutmayı başarıyordu.Tabi prense dokunmamasında ateşin tarafsızlığını ilan edip alttan güneşe destek vermesinin de payı büyüktü.Şimdi aklı hep dönüp dolaştığı yere,kadına gelmişti.En çok onda oyalanıyor,sigarayı tek nefeste bitirecek gibi içiyordu.Zaman Sara'da duruyordu.Ruhu şenlik yerinde gibi coşuyor,kaya kadar sert kalbi hasedinden çatlıyordu.Eflah'ı ikiye bölmüştü sanki.Bir tarafı mutluydu,
bir tarafı tam zıttı acıdan geçilmiyordu.Sözlerinden pişmanlık duymuyordu.Canını yakmışsa da ilgilenmiyordu.Kadın bir yalancıydı,
vadettiği gelecek paramparça olmuştu,o ise hiçbir şey yapmıyordu.
Arkasına bir an bile bakmadan gidiyordu.Yürüdüğü yolda Yalım yoktu,bunu kabul edemezdi,
etmeyecekti.'Senden başka gidecek yerim yok.' demişti.Neredeydi?Artık yuvası değildi.Genç adam aniden arkasındaki cam sehpaya şiddetli bir tekme savurdu.Parçalar etrafa dağılırken şaşkın hizmetli tül perdeleri aşıp kapıda göründü.
"Efendim,prenses Helen geldiler.
Hazırlanacak ve gidecekmişsiniz.
Savaş bitene kadar da ordan ayrılmamanızı istediler."dedi sesi sonlara doğru kaybolup giderken.Prens ayağına batan cam parçalarını umursamadan rüzgar gibi esip içeri geçti.Yardımcıları ona zırhını giydirdi.Kan kızılı siyahla karışmış gibi koyu bir renk çelikti.
Omuzlarında yükselen minik ejderha kafaları vardı.Beline yerleştirilen kılıcı çekti ve elinde döndürdükten sonra kendisini savaş alanına ışınladı.Bir anda gözlerindeki korkusuz korkak o birbirine girmiş ifadelerle koşan,vahşetin sesini çığıran,öldürdüklerinin kanlarına bulanan adamların ortasında buldu kendisini.Adapte olmak da gecikmedi prens.Kılıcı birinden diğerine geçiyordu.Genç adam şişe dizdiği etlere benzetmişti arkasında kalan,artık hayatta olmayan askerleri.Bu şekilde kalabalığın sonuna kadar gidebileceğini hissetti,öfkesi zalim dürtülerle dindi.Öldürmekten zevk aldı,dediği gibi prens kayboldu,karanlığa teslim oldu.~~~~
Ağaçların dalları yeri süpürür gibi sarkıyordu.Üzerlerindeki hoş çiçeklerin pembe yaprakları çimlere saçılmış,derince içine çekilesi kokular yayıyordu.Doğaya hiç karışılmamıştı.
Neredeyse Sara'nın yarısına gelen uzun otlara basılmamıştı sanki.Şimdi yerde yürümeyi tercih eden prens ve prenses sayesinde kırılıyorlardı.
Mantarlar içlerine ampül takılmışçasına parlıyordu.Uçuşan ceviz büyüklüğündeki böcekler sime bulanmış gibi ışık vurdukça göz kamaştırıyordu.Evler,ağaçların kalın birkaç dalının üstünde,peri kanatlarını andıran devasa yapraklarla kaplanmıştı.
Her ağaç birilerinin evi olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YALANCI GÜNEŞ
FantasyAyın cılız ışığının,yüzeyini beyaza boyadığı kendisine oldukça uzak suya baktı.Dudakları hafifçe kıvrıldı.Korku duygusu şeytani güçlerin elinde tutsak olmuş olmalıydı,o güçler şimdi adama fısıldıyordu.Kendinden geçmiş gibiydi.Onu bu meraktan alıkoym...