36~Zaaf

2 0 0
                                    

Ceviz ağacından yapılan koyu kahverengi uzun masanın etrafındakileri tüm detaylarıyla süzüyordu.Sahte derilerini yırtmak istercesine derin bakıyordu gece gözler.Maskelerin altındaki yüzler öylece karşısında duruyor,ona gülümsüyordu.Çirkinlik,o yüzlerde şekillenmişti.Krala 'canavar' diyenler kendilerini nasıl tanıtıyordu?Evet,karanlık soyundandı ama iblis onların ruhlarındaydı.

Arun,masanın en başında oturmuş,sarsılmaz duruşuyla misafirlerine himaye sağlıyordu.Kalplerini kurtçuk misali kemirip yok eden nefretten yüzüne bile bakmıyorlardı.Ne yapmıştı bu kadar?O,hayatını kendi malıymışcasına harcayan annesine dahi böyle davranmıyordu.En sonunda bu tahammülsüzlüklerinin  zayıflıktan geldiğini düşündü.Geceyi kuşatan gözler ablasında durdu.Bir keresinde Kalinda'nın ona 'Ruhunu göremiyorum.Yok olmuş.' dediğini anımsadı.Göremeyişinin sebebi sağlam kazığa çaktığını sandığı doğrularındandı.Arun'a ön yargılarını yıkıp bakabilseydi, sadece kardeşinin zincirlere vurulduğunu görebilirdi.
Ruhu ordaydı,tutsaktı.Ama ablası kraliçeyi kenara çekip ona bakmayı hiç denememişti.

Yalım'ı ondan farklı kılan neydi?Kendisi kraliçenin oğlu olduğu için dışlanmıştı,Yalım da öyle değil miydi?
Onun soyu da zifiri karanlıktı ama ışık olmasını bekliyorlardı,
umutlarıydı.Kalinda küçük kardeşlerine kol kanat geriyordu,kral olabilmesi için eğitiyordu.Sanki annesiz büyüyen Yalım'a annelik yapıyordu.Onu gelecek için hazırlıyordu,güneşin tahtı için…Kalinda hayallerinden vazgeçmiş,
Yalım'a hayatını adamış gibiydi.Arun ise düşmanıydı.Bu uçuruma atlanışı,gözlerine her nefretle bakıldığında başa sarıyordu ve kral her seferinde dibi boyluyordu.
Kardeşleriyle hatra değer bir anı dahi bulamazdı.Köşe bucak kaçılan,belalı o çocuk rolü verilmişti çünkü…Büyüdüğünde de çok farklı davranmamışlardı,burun kıvrılıp yanından geçtikleri tehlikeli yabancıydı.

Birbirlerinin arkasını kollayan grup ile yalnızlığıyla kafa kafaya olan Arun karşı karşıyaydı şimdi.Geniş masada baş köşeyi paylaştığı henüz dolmayan sandalyeye baktı hemen sonra.Ne zamanki Sara yanında duruyordu,
hissettiği burukluk uçup gidiyordu.Yerine danışmanı geçiyordu.Öyle bir yayılıyordu ki içinde o kadın,Arun kendini bulamamaktan korkuyordu.
Bu yeni his karşı koyamayacağı kadar güçlüydü,onun gücü baş edemiyordu.
Ve o kadın tepeden tırnağa Arun'un zaafı olarak doğmuştu sanki.Kimse de görmediği güzellikleri olan Sara,
bahşettiği bir gülüşle diğer varlıkları değersizleştiriyordu.Arun hayatın özüne erişiyor,'İşte buldum.' diyordu.Kralın nirvanası…

Arun düşüncesiyle dahi heyecanlandıran danışmanının dikkatini dağıtmasına izin vermemek için tekrar masaya baktı.
Sol yanına Kalinda oturmuştu.
Somurtkan ifadesiyle bir köşeyi izliyordu.Muhtemelen 'Diyeceğini dese de bizi bu işkenceden kurtarsa'sözleri içinden geçiyordu.
Onun karşısına Peyman,abisinin yanına da Karer geçmişti.Kral,bir elini yüzünün altına dayamış işaret parmağıyla sıkıntıdan çenesini ovuyordu.Gülmemek için kendiyle savaşıyordu.Hepsinin içinde kendisi için dizili binlerce kötü sözün döndüğü açıktı ama masada sus pus oturuyor arada birbirlerine şifreli bakışlar atıyorlardı.Bir kıvılcım olmalıydı ateş için,kral çakmağını çakmıştı.

"Böyle mi devam edeceğiz?" dedi ellerini birbirine sürten Arun.Kalinda bıkkın bir nefes verdi,
"Konuşulacak bir şey bırakmadın.Olan oldu zaten."İğneleyici ses,krala bata çıka yol alıyor olsa da hiç çaktırmamıştı.

Devam etti.
"Senin için değişen bir şey yok sevgili Kalinda.Hayatına devam ediyorsun,hepiniz öyle.O halde sorun nedir?" diye sordu sakin sesiyle.Ateşi harlıyordu.Bu kez Peyman cevap verdi.
"Sorun sana güvenmiyor oluşumuz.Bunun için de bizi suçlayamazsın.Sen kötülüklerin efendisisin Arun.Şimdi cevap sırası sen de,başında olduğun bu güneşin batmaktan başka şansı var mı?"
Arun hoşuna gidiyor gibi gülümsedi.
"İşte bu yüzden güneşi tek başıma yönetmiyorum Peyman."

YALANCI GÜNEŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin