Hastene de yatma sebebim neydi? Vurulmuş olabilirdim evet ama. Beni neden vursunlar ki? Her şeyi anlamak için hemşireye seslendim. "Hemşire hanım! Doktor, hemşire kimse yok mu?" Zoraki çıkan sesimle seslendikten sonra içeriye bir hemşire girdi. Bi saniye bu Elif'ti . "Elif "dedim şaşkınlıkla. Durun bir saniye yoksa bu da mı bir rüyaydı. " iyi misin?" diye sordu. Bi süre gözlerimi gözlerinden ayıramadım. Elif "Yusuf" dedi tekrardan. Gözlerimi ayırarak. "Bana ne oldu? Neden buradayım?" dedim. Elif gülümsedi ve "Vurulmuşsun. Nedenini bilmiyorum ama... Birazdan seni sorgulamak için polisler gelir." dedi. Onu onaylayıp kafamı çevirdim. O benim sağlık durumumu kontrol ederken telefonumu aradı gözüm. Telefonum neredeydi ki? Elif'e dönüp. " Ee şey." Elif hemen bana baktı ve dinlemeye koyuldu. " telefonum nerede acaba?" diye sordum. Elif bir anda cebinden telefon çıkardı. "Burda burda. Ben sana vermeyi unuttum. Sen uyanınca verecektim." dedi. Uzattığı telefonumu aldım. Telefonu açtığımda bilinmeyen bir numaradan mesaj vardı. "Babanın katilini bulmak senin için canından da mı kıymetli? Bu işin sonunu bırak yoksa sadece yaralanmakla kalmazsın
SAYGILAR." Bu da neydi böyle. Bi saniye bu 'SAYGILAR.' Bana gelen zarfın içinde de vardı. İkisini de gönderenler aynı kişi miydi? Ama bu çok mantıksızdı. Önce babanın katilini bul de sonra da bu işin peşini bırak. "Ben çıkıyorum bir ihtiyacın olursa seslenirsin. Ha bir de eğer kendini iyi hissediyorsan seni sorgulamak için polisler gelecek. Ne dersin iyi misin gelsinler mi?" dedi. "İyiyim gelsinler."dedim. Gülümsedi ve odadan çıkıp gitti. Bir iki dakika sonra içeriye iki polis girdi. Bunlar Salih ve Ahmetti. Kapıyı kapatıp. Yanıma geldiler. "Yusuf" dedi Salih. Ahmet girdi söze "Ne oldu sana böyle?" Salih devam etti. "Kim yaptı bunu sana?" Ne diyeceğimi şaşırmış öylece kalmıştım. Onlara uzun uzun herşeyi anlattım. Bana nasıl zarfın geldiğini her şeyi... Salih "neden bize haber vermedin?"dedi sitemle. "Özür dilerim hata ettim. Ama babanın katili yazınca kendime hakim olamadım." "Ahmet "tamam bişeyin yok ya iyisin" dedi. Kafamı sallayıp onu onayladım. Onlara mesajı göstermiştim. Salih " Senin artık Yusuf olduğunu anlamış olabilirler. Bu işin peşini bırakmayacaklardır. Temkinli olmak lazım." Ona bakıp "ne yapacağız yani?"dedim. "Burdan taburcu olduktan sonra trenle başka bir şehire gidiceksin." Ne başka bir şehir mi? "Nereye gidicem peki?" Salih bana baktı ve "Manisa, Balıkesir, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Uşak, Afyon, Konya, Aydın, Denizli ya da Isparta'ya gidebilirsin. Ne kadar uzağa gidersen o kadar iyi."
dedi. Tamam her şey çok mantıklıydı ama bir sıkıntı vardı. Ben gitmek istemiyordum. "Peki başka bir yolu yok mu illa gitmem mi gerekiyor?" dedim. Acı acı gülümsedi ve kafasını salladı. Yaram hiç bir organıma isabet etmediği için bir güne taburcu olurdum. Ahmet bir anda "sen en iyisi Ankara'ya git. Biz seni orda tanık korumaya alalım." dedi. Ankara mı demişti o? Çok uzak çok. "Aydın olmaz mı?" dedim. Ahmet "maalesef orası çok yakın bulurlar. İşimizi sağlama almak lazım. En uzağa gitmelisin. Ankara en iyisi."dedi. Salih "senin telefonunun hattını da kıralım." Yeni hat almak lazım sana." İzini kaybettirmen lazım." dedi. Onlara bakıp her dediklerini istemeyerek de olsa onaylıyordum. Onlar her şeyi biliyorlardı evet ama bir şeyi bilmiyorlardı. 'Elif'i' ...
Ertesi gün olmuştu bile. Taburcu edilmeme son bir saat kalmıştı. Yeni telefonum ve temel ihtiyaçlarım için küçük bir bavul ile bir saatin dolmasını bekliyordum. Bir buçuk saat sonraya olan uçak biletim elimdeydi. Bu bilet belki de hayatımı değiştirecekti. Ankara'da yeni bir hayat beni bekliyordu. Hakkımda bunun hayırlı olduğuna inanıyordum. Hakkımda hayırlısı olsun diye dua ettikten sonra üzerime giyindiğim siyah gömlek ve siyah pantolonuma baktım. Karnımdaki sargının altında hayatımı değiştiren yara ve acının derinliğini kalbimde hissettim. Siyah kol saatimi koluma takarken aklıma Elif geldi. Neden? Niye o gelmişti ki aklıma? Bir daha hiç göremeyecektim onu. Belki bir başkasıyla evlenip hayatına devam edecekti. Yollarımız burada ayrılıyordu. İçeriye Elif girdi bir anda "evet bugün nasılsın bakalım?" Acı acı gülümsedim ve "daha iyiyim." dedim. O da gülümsedi ve "taburcu oluyorsun bir saate" dedi. "Evet" dedim. Boğazımda bir düğüm oluştu bir anda. "Bir ihtiyacın olursa seslenirsin. Evde görüşürüz." dedi. Görüşüp diyemedim. "Hoşça kal" dedim sadece... Elveda Elif...
Saat tam 9.00'dı. Taburcu edilmiştim. Elimde bir bavul. Kalbimde bir acıyla hastaneden ayrılmıştım. Trenin kalkmasına daha yarım saat vardı. Bir taksiye atlayıp tren garına doğru yola çıktım. Tren garına vardığımda trenin harakete geçmesine 20 dakika vardı. Bavulumla bir banka oturdum. İçimdeki hüzünle karşı ki dağları seyrettim. Dağların endamını seyre dalmışken yanıma yaşlı bir amca oturdu. "Nereye gideceksin yavrum?"dedi. Ona dönüp "Ankara'ya amca" dedim. "
Gülümsedi. "Neden gideceksin oraya İzmir'den mi sıkıldın yoksa?" dedi. "Yok İzmirden sıkılmadım. Şu güzellikten sıkılmak mümkün mü hiç?dedim. Amca "o zaman niye gidiyorsun Ankara'ya ?"dedi. "Bilmem" dedim. "İnsan hiç neden gideceğini bilmez mi?" diye yanıtladı amca. Bir süre sustum. Sadece sustum. Amca da kendi halinde duruyordu. Bir süre sonra bana döndü ve "Senin Ankara treni kalkıyor evlat"dedi. Gülümseyip. Amcaya veda ettim ve trene bindim. Artık gidiyordum buralardan. Hoş çakal İzmir...
Tren yola çıkmıştı. Trenin içinde bir o yana bir bu yana koşturan bir çocuk vardı. Neden koşuyordu bilmiyordum ama çok merak etmiştim. Bir süre koştu koştu ve sonra gelip benim yanıma oturdu. "Merhaba abi" gülümsedim ve "merhaba" dedim. "Ben Yahya" dedi. Tekrar gülümsedim ve "ben de Yusuf"dedim. "Sen neden öyle koşturuyorsun bakalım?" diye sordum. Kulağıma yaklaşıp "kimseye söylemeyeceğine söz ver." dedi. Kafamı onu onaylayan bir şekilde salladım. Sonra kulağıma "ben polislerden kaçıyorum." dedi. "Neden?" diye sordum." Kulağıma daha da yaklaşıp "ben dilencilik yaparken yakaladılar. Ben de kaçtım." diye fısıldadı. "Ama sen daha çok küçüksün sana bişey yapmazlar ki polislerden korkmana gerek yok. Hem sen neden dilencilik yapıyordun ki? diye sordum sessizce. Çocuk bir anlık ağlamaya başladı. "Ben annemi, babamı özledim" çocuğun gözyaşlarını silip "ağlama lütfen. Nerede senin annen baban ben onları bulabilirim." dedim. Ağlamasını azaltıp "bilmiyorum. Ben çok küçükken beni kaçırdılar. Sonra da zorla dilencilik yaptırdılar." İçim paramparça olmuştu. "Tamam sakin sakin. Artık güvendirsin merak etme. Ben seni o dilencilerin elinden kurtarıcam. Anneni ve babanı da bulacağım tamam mı?" Çocuk "gerçekten mi?" dedi ve bir anda bana sarıldı. Yanımıza bir adam geldi. "Bu çocuk bu trene biletsiz binmiş." dedi. "Şimdi bilet parasını ödesek olur mu?"dedim. "Bi sorup geleyim" dedi adam. Çocuk bana masum masum bakıyordu. İzmirden bir hayli uzaklaşmış vaziyette hiç tanımadığım bir çocuğun bilet parasını öderken bulmuştum kendimi bir anda. Bu çocuğu o dilencilerin elinden kurtarmalıydım.
![](https://img.wattpad.com/cover/310590187-288-k672876.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amiyane Zevahir
AcciónEğer bir polis mafya tarafından kaçırılırsa ne olur? Ya polisin artık bu mafyadan kurtulması mümkün değilse? Peki bu mafya bu polis için sandığından daha da önemliyse? Bazı şeyler bazen sebepsiz ve çok basit görünse de altından hiç de basit şeyler...