1

38 13 7
                                    

Oy ve yorum yapmayı unutmayın<3

Yıllar yıllar önce 1700ler

Aşçıların bir o yana bir bu yana koşuşturarak çalıştığı koca saray mutfağında kendisine yer bulamamış sonunda pes edip başaşçı olan ve en yakın arkadaşı olan changbin hyungunun yanına dudaklarını büzerek gitmişti.

Harıl harıl yanan ateşle yanmamak için biraz geriden çalışan changbin kendisine yağmura yakalanmış kedi gibi bakan küçüğü görünce kıkırdamıştı.

"Kovdular değil mi seni?"
Jisung başını sallamış ve yere çökmüştü.
"Velihat Prensin kesin emri var. Mutfakta zarar görebileceğin, canını yakabilecek herşey sana yasak."

"Ama kralımız veliaht prense kızmış ve onu üzmüş. Sevdiği melisa çayımdan yapacaktım."
Changbin masum masum kendisini açıklayan çocuğun gerçekten bir şeyler yapmak istediğini anlamış ve onu yerden kaldırıp kolunu sıvazlamıştı.

"Bana nasıl yapıcağımı anlatırsan senin için ateşte pişirebilirim. Ama yaklaşmak yok."
Jisung büyük gözleri ışıldarken kafasını olumlu anlamda salamış ve yanında getirdiği kutunun içindeki kurutulmuş melisa otunu uzatmış ve nasıl demleneceğini anlatmıştı.

Changbin bir yandan onun yönlendirmesiyle prense çayını hazırlarken bir yandan da küçük çocuğun arada başka konulara kayan tatlı sohbetini dinliyordu.

Demlenen çayı beyaz oldukça şık porselen bir bardağa dökerken de mutfağa yayılan yemek dışında ki güzel kokuyla herkes mest olmuştu.

Bir hekim kadar çok bitkilerle ilgilenen bu çocuk onları her geçen gün hem şaşırtıyor hem de yeni bilgiler öğretiyordu.

"Hizmetlilerden birinin götürmesini istermisin?"
Changbinin sorusuyla jisung başını iki yana sallamıştı. Hizmetlilerin gözü prenslerindeydi ve jisung kıskanç biriydi.

Aldığı porselen bardağın dipliğinden sıkıca tutup saray kurallarına uygun şekilde dik ve küçük adımlarla mutfaktan çıkmıştı. Bir gözü yolu bir gözü de dökülmesin diye bardağı izlerken şaşı gözleri başını döndürüyor ve bacaklarının birbirine dolanmasına neden oluyordu.

Kapı da görevli askerler penguen gibi yürüyen çocuğa kıkırdarken jisung sinirleniyordu. Sarayda prensin yardımcısı olarak bilinse de bu askerler onu iyice soytarı bellemişti.

İmdadına yetişen seungmin yardım etmeyi teklif etsede kendi elleriyle yapamadığı çayı kendi elleriyle prense vermek istediği için onu red etmiş ve küçük bir yardımla kütüphanenin önüne kadar sağ sağlim varabilmişti.

Kütüphanenin kapısını görevli asker açarken jisung derin bir nefes aldı. Prensiyle bir kaç haftadır birlikteydiler ve hâla karakterini tam olarak anlayamamıştı. Sinirli olduğu için kendisine kızma ihtimali de yüksekti.

Yavaş ve kibar adımlarla kitap raflarının arasından süzülürken gözleri hala aradığı bedeni bulamamıştı. Umudunu kesip dudak büzerken son rafında köşesini kontrol etmek istemiş ve bir anda kendisinden iri bedenle çarpışmıştı.

Prens Minho kütüphanenin önünde ki askere laf yetiştirmeye çalışan küçüğünü duyduğunda keyfi yerine gelmişti bile. Ama yine biraz eğlenmek ve küçüğünün korku dolu sevimli yüzünü görmek için ilgisini bir gram dahi çekmeyen ancak sakin olduğu için sevdiği kütüphanenin arka raflarına ilerleyip saklanmıştı.

Adım sesleri kendisine yaklaştığında bedenini sakladığı yerden çıkartmış ve küçüğünün önüne atlamıştı.

Ancak beklediğinin aksine vücuduna yayılan sıcaklık ve göğüsünü uyuşturan acı ile seslice inlemişti. Jisung koca gözleri ve korku dolu gözleriyle ellerine dökülen çayı umursamadan porselen bardağı gelişi güzel bir rafa fırlatmış ve çay dökülmüş hanbokun kuşağını yanan parmak uçlarıyla açmaya başlamıştı.

love seeking revenge  MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin