Oy ve yorum yapmayı unutmayın<3
Dilek fenerinin görmeyenler için medyaya bıraktım ona bakabilirsiniz
1700ler
"Siz nasıl arzu ederseniz majesteleri. İzin verdiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum."
Prens minho kendisini azarlayan ancak bunu biraz da tatlı dille yapmaya çalışan kralın önünde eğilmiş ve vezirlerin bulunduğu odadan çıkmıştı.
Bir kaç yıl içinde tahta çıkıp halkanı yönetmesi bekleniyordu ancak prens bunun için fazla bilgisiz ve şımarıktı. Saray halkına ve kraliçeye göre tabi.
Derslerini dinlemiyor, saray düzenini bozuyor ve gitmemesi gereken yerlere askerlerden gizlice kaçıp gidiyor ve yanında ise saraya ait küçük hizmetçiyide sürüklüyordu. Veliaht prens olmasaydı iyi bir cezayı hakketmişti çoktan.
Koca saray önünde diz çökereken minho ise bunalıyordu ve istemsizce bedeninin ve ruhunun kendisini sürüklediği o yere, güzel prensinin yanına gidiyordu.
Kral, oğlunun daha genç olduğunu ve krallık gibi yüksek irade ve akıl isteyen rütbeyi almadan önce iyice eğlenmesine göz yumuyordu.
Minho ise annesine oranla babasının biraz daha iyimser davranışıyla rahatladığını düşünüyorudu.Şimdi ise büyük ve dik adımlarla saray bahçesinde kendisini bekleyen hizmetçisi ve askerilinin yanına gidiyordu. Zorda olsa babasından izin koparmış ve jisungu kasabada yapılacak küçük bahar festivalini izlemeye ve dilek balonları uçurmaya götürecekti.
Kasabalı halkın aksine saray halkı biraz daha renkli kıyafetler giydiği için prens minhonun fazla göze batmaması için ona ve hizmetçisine de soyluların giydiği kıyafetlerden giydirmişlerdi ve şimdi yolla çıkmak için hazırlardı.
Kendisi büyük siyah atına bindirilirken jisungun pek atla deneyimi olmadığı için askerlerden birinin arkasına bindirilmişti.
Minho ilk başta itiraz edip yanına gelmesini istese de askerler kasabada onu tanıyabilecek kişilerin olabileceğini ve bu durumu garip karşılayacaklarını söyleyerek ikna etmişti.
Güneş tam tepeden, yavaş yavaş batıya doğru süzülürken sonunda kasabaya yaklaşmışlardı.
Askerler atları bağlamak için ayrılırken minho jisungu yanına çekip daha önce onsuz geldiği kasabada gördüğü ilginç şeyleri anlatıyordu.
Küçük yaşlarda saraya satılan jisung ise hiç tanık olmadığı festival etkinliklerini aşık olduğu bedenin anlatımıyla dinliyordu.
"Burası neresi majesteleri? Çok kalabalık."
Minho, şaşkın gözlerle kalabalık yolu izleyen güzel prensinin izlediği yola bakmış ve etrafında herkesin kendi işiyle ilgilendiğine emin olduktan sonra hanbokun için kaybolan jisungun elini kendi elinin içine sıkıştırıp kalabalık çarşının içine girmişti."Kasaba da ki insanlar festival zamanı kendi emekleriyle yaptıkları hediyelikleri ve süsleri satıyolar."
Jisung anladığını belirten mırıltıyla onu onaylarken gözleri renkli kağıt süsler, parlak mücevherler ve büyük biblolarla dolu tezgahları süzüyordu.Minho ise hanbokun uzun kolununun içine sakladığı eli okşarken etrafta koşuşuturan ve uçurtmalarını uçurmaya çalışan çocukları izliyordu.
Sarayda ki çocuklar küçük yaşta ağır dersler almaya başladıkları için fazla olgunlardı bu yüzden bu sesleri duymak onun için imkansızdı.
"Birşeyler beğendim mi güzel prensim? İstediğin ne olursa sana onu hediye edebilirim."
Jisung dudak büzerken başını iki yana salladı, para harcamak istemiyordu.
Prensin sevgisi ona yeter ve artarken fazla da ona yüklenmek kendisini rahatsız hissetmesini sağlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love seeking revenge Minsung
FanfictionBir insanı sevebilirsiniz , eğer onu yeterince iyi tanımıyorsanız. Tabi bazen bu teori değişebilir de Bir insanı sevmeye de bilirsiniz en nihayetinde , eğer onu yeterince iyi tanımıyorsanız.