I

357 3 1
                                    



Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


...

"Bunu görmelisiniz."

"İnanamıyorum." "Bu mümkün olamaz."

"Yeniden biraradayız." "Bu anları özlemişim."

"Bizi onlardan koruduğunuz için bir kez daha minnettarım."

"Sensiz bir günüm olmasın istiyorum."

"Artık Verodia'ya aidiz." "Buranın bir parçası olduk."

"Seninle gelemem. Ama başka bir yol var."

"Ne oldu Marcel? İyi misin?"

"Hiçbir şey..."

"Bir şey olmayacak." Kadının sesi çok tanıdık geliyordu. "Bana güven... Bize güven..." Bu onun sesiydi. Kia'nın...

Beynindeki sesler durdu. Alelade bir dürtüyle gözlerini açtı.. Verodia'daki bir gölün kenarında, toprağın üzerinde yatıyordu. Güneş doğmak üzereydi ve normal bir uykunun neden olamayacağı kadar sersemdi ki gözü karanlıktan bir şey görmüyordu, burada bir şeyler yaşamış olmalıydı fakat zihninden geçenler sadece bir grup kişinin sesleri değildi.

***

Kamp yatağının üzerinde uyuyakalmıştı, gölün kıyısından bir metre kadar uzakta olsalar da ormana yakındılar fakat Verodia ormanı gölün etrafı boyunca devam ediyordu. Alaca aydınlık kaybolmuş ve gece olmuştu. Artık yola devam edemezlerdi. Kamp çadırları kurulmuş hatta ateş çabucak yakılıp söndürülmüştü. Ayağa kalktı ve yattığı sergiyi düzeltmeye başladı. Tam o sırada hiç beklemediği bir anda bir ses duydu. Ağaçların arasından gelen bir kadın sesiydi bu. Nehrin kenarından gelen, ormanın dişi ruhlarından birinin mırıldandığı büyüleyici bir melodi, gecenin sessizliğini bozuyordu. Kara gökyüzünde parıldayan ayın mavi aydınlığı yeryüzündeki gölgeleri karıştırıyordu. Ilık gece yeli narin dalların arasında dolanırken, gölün üzerine koyu bir karanlık gibi çöken ağaçların aralarında sakladığı oyuklu bitkiler, ve kuru kovuklar uğulduyordu. Dipsiz vadinin yarıklarının arasından geçen esinti, gökyüzünden düşüp sis örtülerinin arasından doğan beyaz yıldız çiçeklerinin taçyapraklarını titreştiriyor, ferah kokularını dağıtıyordu. Verodia'nın bu şarkısına eşlik eden dişi ruh ulumaya devam ederken Marcel'in gözleri ister istemez göle çevrildi. Bir şeyler görmüştü. Damlalar kristaller gibi dört bir yana saçılıyor, bir şeyler sanki üzerinde çırpınıyordu. Su kasvetleniyor, kızarıyor ve kararıyordu.

Yok... Bunlar sadece birer sanrıydı. Gözlerini başka yöne çevrildi. Ayın soğuk ışığıyla aydınlanan gölün kıyısında girintili kayaların üzerinde üç tane kızın olduğunu görmüştü. Bacakları yerine kuyrukları vardı. Üçü de kendisine bakıyordu. Gözleri kendisinin bilmediği bir dili konuşuyordu. Marcel onları daha yakından görebilmek için iki üç adım yaklaştı. Soldaki kızın siyah saçları geriye yatıktı fakat bir kısmı önüne gelip beyaz gövdesini örtmüştü, gözlerinin çiy damlaları kadar berrak rengini seçemeyecek kadar uzaktaydı. Diğer kız kayanın daha alçağına doğru oturmuştu. Buğday sarısı saçları, ortadan iki yana bölünmüş, kar rengindeki kare yüzünün çevresinden göğsüne doğru dağılmıştı. Sarı kaşları neredeyse görünmüyordu. Çıkıntılı mavi gözlerini biraz uzağında duran yabancıya dikmişti. Kayanın en yükseğindeki kızın arkası dönüktü, kafasını çevirmiş Marcel'e bakıyordu. Rüzgar kahverengi saçlarını dalgalandırırken süt rengi boynunu ve sırtını açmıştı. Dumanlı gözlerinin kenarındaki minik elmacık kemikleri ve ürkekçe sivrilmiş çenesi gölgelerin altında keskinleşmişti. Bu yüzlerin hepsi çok tanıdıktı. Daha önce onları görmüştü. Hem de çok kez... Serena, Victoria, Kia... Evet, bunlar onlardı. Gece yeli saçlarını dalgalandırıyor, ipek teller birbirine karışırken etrafa amber kokuları yayılıyordu. Scott'ı gölden kurtaranlar onlar mıydı?

Serena ile Victoria'nın birkaç ay önce görevde iken kılıç darbeleriyle kanları dökülmüş, Kia'yı ise en son gecenin bir vakti gelen sesle yanından kalktıktan sonra fener balığı benzeri bir yaratığın aydınlattığı asfaltta üzerinde beyaz gömleğiyle çıplak bacaklarıyla kaçarken görmüştü. Sonrasında duyduğu şey ise silah getirmek için gelen bir yıldız gemisinin, tren sirenine benzeyen iniş sesiydi...

Verodia'nın melodisini ve yüzeyde konuşulanları duyan iki kız daha suyun yüzeyine usulca çıkmıştı. Biri badem gözlüydü ve esmerdi, diğeri ise alev saçlıydı. Koyu renk kirpiklerinin arasından bakan gözlerinin yeşilini yaradılış sanki sürpriz olsun diye yaratmıştı. Bunlar Yoko ve... Ann miydi? Birlikte gölün içinde yüzerken, iskeleye benzer bir yükseltinin ucundaki Marcel'e ürkekçe bakıyorlardı. Ayın soğuk ışığı gözlerinde titreşiyordu ve doğrudan Marcel'e yansıyordu.

Askerlerin balıklama atlamasıyla suyun içinde yarılmalar meydana geldi, Ayın yansıması bozuldu, karanlık ve bulanık suyun altından baloncuklar yükselmeye başladı. Soğuk su vücutlarını ferahlatmıştı. Yüzeye çıktıklarında damlalar yeniden kendilerini göle bıraktılar.

Birden aklına kesik kesik görüntüler geldi Marcel'in. Anılar... Birlikte orduda geçirdikleri günler... Beraber tuttukları nöbetler, gittikleri görevler... Onları ürkütmek istememişti. Kayanın üzerine çömeldi ve elini uzattı. Güven vermek istedi.

Trajik bir kazada ölmüş olan sevgililerine yeniden kavuşacakları kimin aklına gelirdi? Artık onlar kendilerini Verodia'nın tehlikelerinden koruyacaktı. Ama içlerinde kötü bir his vardı. En çok da Marcel'in. Ama bu hissi hiç de dinliyor gibi görünmüyordu...

Suyun içindeydi. Kızlar başlarını çıkardılar ve kara suları dalgalandırarak sevgililerinin yanına doğru usulca süzüldüler. Kia, Marcel'in tam önünde yüzeye çıktı. Su, ıslak saçlarını arkaya yatırıp, ipek yanaklarından yuvarlanıp damladıktan sonra sıcak, hafif bir tebessüm etti. Sonra Victoria da Scott'ın önünde yüzeye çıktı. Parıldayan ellerini narince sudan çıkardı ve onun omzuna attı. İçindeki kıpırtılarla dalgalanan suyun yüzeyinde göründüğünde ise, Jasmine, ince parmaklarını Drake'in yanağında gezdiriyordu. Ayın ışığıyla parıldayan gölün derinliklerinde dalgalanan balık kuyruğu, kalçasından başlayıp kuyruğa dönüşen beyaz bir ağ ve onun altındaki mavileşmiş bir deriden oluşmaktaydı.

Kia yüzünü Marcel'e döndü. Yüzünde donuk ve hafif bir gülümseme vardı ve görkemli mavi gözleri, yıldızların ışığında parıldıyordu.

Suyun dibinde kuyruklar ve bacaklar yüzerken sırtında kelebek kanatları olan güzel dişi bir ruh onları seyrediyordu. Bacakları sürüngen pullarıyla kaplı olan bir tanesi ağaca tırmanmış, kuyruğunu doluyordu. Sırtında tüylü kanatları olanı ise melodi mırıldanıyordu ve başka bir ruh da ona aynı tonda eşlik etmeye başlamıştı. Aralarında geyik boynuzlu olanı da kafasını onlara doğru çevirdi ve izlemeye başladı. Bunlar o gökteki hilalin ruhlarıydılar. Ağaçların üstünde yüzlerceydiler, yıldızların ışığıyla parıldayan, uluyan dişi ruhlar, ağaçların arasından kolayca görülebiliyordu. Marcel sudaki sıçramaların ve damlaların kırmızıya dönüştüğünü görmeye başladı ve o sırada diğerleri birbirine bir şeyler anlatırken Victoria'nın kendisine donuk ama bir o kadar da korkutucu bir şekilde dik dik baktığını fark etti.

Buna rağmen yine de arkadaşları onun suya girmesini istiyordu. Kia, onu iskeleye benzeyen düz yükseltiden suya çekmek için, sürünerek yaşayanlar gibi birden sıçradı. Suyun içinden çıktı, ellerini ona doğru uzattı... Su damlaları havada uçup titreşiyordu ve Kia'nın mavi gözleri ışıldarken kendisini çağırıyordu... Gülümserken gösterdiği sedef dişlerinin ucunda derinlere gömdüğü güdülerin kokusu vardı.

Işıltılı gölün suları, gecenin karanlığını derinliklerine hapsediyor, devinimlerin çıkardığı dalgalar yüzeyindeki ışıkları birbirine çarptırıyordu. Marcel suyun içinde, Kia'ya bakıyordu, arkadaşları konuşurken yüzünün girdiği şekilleri izliyor ve güler yüzünü aklına kazıyordu. Deniz kestanelerinin dikenlerine benzeyen kirpiklerinin uçlarında minik su damlaları tutunmuştu. Yumuşak kaşlarının altındaki bakışları soğuk gözlerine rağmen o kadar sıcaktı ki... Marcel yavaşça parmaklarını onun yüzüne koyunca, Kia yüzünü biraz ona dönmüş, arkadaşlarıyla paylaştıkları bu güzel ana verdiği tepkiyi ona da göstermişti. Marcel onun çenesine dokununca, ruha bakan gözlerinin ışıltısıyla içi titriyordu.

Gözlerini açtığında, Marcel gölün dışında ve yalnızdı, yüzüstü yattığı için yüzü çamur içindeydi. Kalkıp doğrulmaya çalıştığında karnına giren ağrının olduğu yerde akan kanı gördü. Uyandığı için gitgide ağrıyı daha derin hissetmeye başladı ve olduğu yere yeniden yığıldı. Göz kapakları yeniden ağırlaşıyordu...

***






Umarım beğenmişsinizdir. Bölümlerde bazı kavramların açıklamasını paragraflara yorum olarak iliştirdim. Oylarınızı bekliyorum :)

İntikamın RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin