Xiang, Matthew Smith'in yokluğunda ipleri iyice eline almıştı. Sık sık Afrika'ya ve Çin'e seyahatler düzenliyor grev yapan işçilerle ve düzene baş kaldırmak için plan yapan fakir asilerle konuşuyordu. 3. Dünya Savaşı sonrasında radyoaktiviteye maruz kalmış binlerce insanı hastanede ziyaret ediyordu. Savaşın üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen bazı şeyler onarılamıyordu. Akşamları da eyalet valiliğinin hazırlattığı lüks süitte kalıyordu. Süitte çalışma mekanı da mevcuttu. Çalışma kamplarının bulunduğu eyaletlere yaptığı maddi yardımların belgelerini inceliyordu. Onlara yardım ediyordu çünkü o da onlardan biriydi. Burada ataları koloniye gidebilecek kadar zengin ya da nitelikli olmayan, kendisini zengin sanıp, tohum bankalarından çıkarılan tohumların mahsullerini sanki yarın yokmuş gibi yiyen, yok olmakta olan bir gezegenin küçük ağalarının tarafını tutmaktansa teknolojiden ve bilgiden mahrum bırakılıp, beyinleri birtakım milliyetçi sözlerle yıkanan amelelerin tarafını tutmayı tercih ederdi. Çünkü o da ailesiz kalmış çocuklardan biriydi. Artemis kolonisinde doğmuş, GIF'in Zeus kolonisindeki tesislerinde öğrenim görmüş, sonrasında Matthew Smith'in yanına Dünya'daki GIF'e, HH'e atanmıştı. Dünya'da kalmak onun için çok yorucu ve uğraştırıcıydı. Hatta bazen lanet ettiği zamanlar da oluyordu. Dünya'dan kurtulmanın tek yolu Dünya'da henüz tutuşmamış bir kıvılcımı alevlendirip bu gezegenin ismini tarihe karıştırmaktı. Bu da işçilerin "yeni burjuva"ya savaş ilan etmesiyle gerçekleşebilirdi. Dünya'dan çıkıp bir koloniye yerleşme fırsatı bulan her zengin ya da her bilim insanı artık sadece bir insan olarak hareket ediyordu. Uyruklar Dünya dışına çıkınca yok oluyordu. Fakat Galaksi'nin tam aksine Dünya'da kalanlar için durum tam tersiydi. Yaklaşık 300 yıl önce nasıl bir Afrika varsa halen öyle bir Afrika vardı. Ve nasıl çok çok ucuz ücrete çalışan bir Uzakdoğu varsa halen öyleydi. Hindistan 300 yıl önceki geleneksel düşüncelerinden sıyrılmayı az çok başarmıştı. 300 yıl içinde birçok başarılı bilim insanı Hintlilerden çıkmış ve Hindistan verdiği beyin göçleri nedeniyle çok fazla asimile olmuştu. Dünya'da kalan Hintli sayısı azdı. Dünya'da kalan insanlarla 300 yıl önce yaşayan insanların tek farkları 3. Dünya Savaşı'nın da etkisiyle radyoaktivite denen şeyin yer yer etkili olduğu topraklarda çalışmak zorunda kalanların olması ve dünya üzerindeki tüm mavi yaka nüfusun Afrika ve Uzakdoğu dolaylarında toplanması idi. Yani etnik çeşitlilik mevcuttu ve aralarında kültür sahibi nitelikli işçiler de vardı. Ve bu işçiler genellikle Kaneda'nın ve Matthew Smith'in söylemlerinden hazzetmeyerek greve destek veren tiplerdi. "Hepsi gerizekalı!" diye geçirdi içinden Xiang. Durkheim'ın "Toplumdaki İş Bölümü" her zamanki gibi yine başucundaydı. "İntihar"ı bitirdikten sonra "Toplumdaki İş Bölümü"nü bir daha okumaya başlamıştı. Atalarının yüzyıllar hatta asırlar önce yazdığı kitapları okuyordu ve insanoğlunun gitgide kötüye gittiğini görüyordu. Lisedeki arkadaşlarının ebeveynlerinin neredeyse %90-95'i boşanmış ya da ayrı yaşıyordu. Kolonilerdeki insanların çoğu seks robotlarıyla yatıyordu zaten. İntihar ise cabası... Dünya'da artık eskisi kadar intihar ve boşanma olmuyordu. Orduda zaten böyle bir şey yaşanması mümkün değildi, hissedilen aidiyet ve tek tipçi zihniyet intihara engel oluyordu. Buna rağmen daha önce Matthew'u bir kez intihar etmesini engellemişti. Eskiden Dünya'da insanlar kimin niçin intihar ettiğini bile umursamıyor, aksine intihar etmelerini istiyorlardı. Neyse ki artık öyle bir zihniyet yoktu. Dünya medeniyeti organik işbirliğinden mekanik işbirliğine geçiş yapmıştı. Yeni fikirler uğramıyordu, insanlar yine eskisi gibi bağnazlaşıyordu. Ama kesinlikle insanlar eskiye oranla daha yalnızdı. İçinde bulunduğu yüzyılda yalnızlık en büyük problemlerden biriydi. Devletler ise daha kırılgan...
Kapı çaldı. Gelen Wang olmalıydı. Küveti hazırlamaları için görevlilerle beraber gelmiş olmalıydı. "Girin."
" Efendim, küveti hazırlamak için geldiler."
***
Ertesi sabah Xiang hızlıca kahvaltısını yaptı, görevliler eşyaları topladı. Stephen Hawking'e duyduğu saygı nedeniyle "Hawking" ismini verdiği jeti seyahat yapması için ta Fransa'dan getirtilmişti. Hawking'i H0-WU isimli bir robot kullanıyordu ve jeti süren bu robopilot Xiang'ı Yeni Moskova'ya götürüyordu.
Otuz sene önce Dünya temsilcileri 3. Dünya Savaşı'ndan beri Rusya dolaylarında, yeraltındaki bir albino şehri sakinlerini yüzeye taşınmaları için ikna etmiş, sadakatlerini kazanıp Dünya yönetiminin çeşitli mevkilerine onları getirmişlerdi. Albinolar her türlü devlet kurumlarına kendilerini ve akrabalarını yerleştime fırsatı edindiler ve Dünya'nın her yerindeki albinolar Dünya çapında ayrıcalık kazandı. Dünya temsilcileri Dünya ordusu ve HH'in albinolara bu ayrıcalığı vermeleri onları albinolarla iyi geçinmek zorunda bırakmıştı. Dünya çapında meclisler, bakanlıklar, kaymakamlıklar, devlet daireleri, ordular ve hatta anayasa mahkemelerinde dahi albinolar görev almaktaydı. Ve değiştirilen yasa ve yönetmelikler çerçevesinde albino orta sınıf gitgide zenginleşmişti, devletlerle ortak çalışıp güç ve nüfuz sahibi olmuşlardı. HH bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştı. Xiang bu durumun başlarına kötü bir şey açacağını düşünüyordu...
***
Althar yeni görevi için Mirielle bölgesindeki dağın içine oyulmuş, Atherian'a destek veren Elduénen örgütlenip militan yetiştirdikleri eski, büyük bir Ev'e gideceklerdi. Fakat Ev'e ulaşabilmeleri için dağın eteğine kadar uzanan düzlükteki Esse Revel diyarını geçmeleri gerekiyordu.
Esse Revel, yemyeşil ağaçların arasında mavi göllere bakan dağdan oluşuyordu. İçine girmek için etrafından dolaşmak gerekiyordu. Dağın üzerinde art arda dizilmiş sivri kemerler, narin ince yaylarla desteklenmiş, bazı açıklıklar ağsı bezemelerle örülmüştü. Althar, ağaçların arasından geçti, etraflarını saran parmak kemiklerine benzer çubuklarla ayrılmış geçitleri ve taş basamakları geride bıraktılar. Artık dağın içine varmışlardı. Burası oldukça aydınlık, yarı açık bir alandı. Dağın dışarısı sadece bir kabuktu. İçeride ince demir çubuk demetleri ayrışarak yükseliyor, yanlarındaki sütunlardan ayrılan diğer çubuklarla sırayla birleşiyordu. Bu sivri birleşmeler kademeli olarak alçalıp yükseliyor, üzerlerinde oluşan kafesi oluşturuyordu.
Önlerini örten sivri yapraklı ağaçların etekleri, göklerde sallanan parmaklar gibi ışığın önünde uçuşup penceresiz evlerin açıklıklarına kendilerini bırakıyordu. Ağaçların yaydığı ferah kokuyla keskin çelik kokusu karışmıştı. Bünyeyi ağaçların rahatlatıcı büyüsünden kurtarıyor, vücudu diri tutuyordu. Althar, siyah kapüşonlarını yüzlerine çektiği pelerinleriyle ince sütunların arasından geçiyordu. Ağaçların arasında dolaşan Verodianlar, siyah pelerinlerin ardındaki Althar'a bakıyorlardı. Yabancı bakışların arasından birer kara ruhlar gibi süzülüyorlardı. Sağa sola bakmadan... Esse Revel halkı biliyordu. Onlar buraya geliyorsa ortalık karışacaktı ve mutlaka başlarına bir şey gelecek demekti. Bedel ödeyeceklerdi. Althar, Esse Revel'in yüreğine bu gizli korkuyu işliyordu.
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikamın Rengi
Science Fiction"Uzay, kanlı yaraların zamanla kaybolduğu ıssız bir vahşi doğadır. Belki gökyüzündeki yıldızlar bu yaraları hatırlıyordur." Evladı gibi sevdiği askeri Johan Rask, o zalimin eline düşmüştü. O Verodia lordu kendisini Johan'la tehdit edecekti ama kendi...