Bölüm 14

2 1 1
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Calon süvarileri etrafı yakarak ilerlemiş, üç koldan üç büyük şehri yağmalamış, Thorasianlar süvarilerden saklanmaya ve Thorasia yönetimi süvarileri durdurmaya çalışırken Calon kolorduları da ne varsa yağmalıyor ve girdikleri binaları yakıp yıkıyordu.

Thorasian ordusunun gıda, mühimmat gibi ihtiyaçları yağmalanmış süvariler Thorasian ordusuna arkadan saldırmak için yol alırken yol üzerindeki tüm ağaçları yakmış üç gün sonra yangın söndüğünde yol çırılçıplak kalmış, insanların deyimiyle "dezert" olmuş olacaktı ve Astrid'in kızgın ışığı artık oradan kim geçecekse onun dilini damağını kurutup ona işkence edecekti. Thorasian ordusunun gıda ihtiyacını karşılayabileceği şehirlerle bağlantıları kopmuştur. Edarun'dan Biaro'ya kadar hızlı bir geri çekilme yaşamıştı ve hattın geri çekilmesi esnasında ulaşım yolları tahrip edilmiş, ordu büyük ölçüde dağılmaya uğramıştı. Otuz bin kişinin yirmi üç bin kadarı ölmüştü. Geriye kalan askerler kayıptı ve birçoğu da biraraya gelip dağlarda yaşamaya, halktan haraç almaya başlamıştı. Çimlerin üstüne oturan 12. ve 30. bölüğün askerleri kendi aralarında sayıklıyorlardı. Kimisinin gözü yerdeki bir noktaya dalmış, dudakları kupkuru ve açık bir halde bağdaş kurduğu yerde ileri geri hareket ediyor, kimisi "Açız, aç!" diye öfkeleniyordu fakat sesini bile yükseltmeye gücü kalmamıştı.

Diğeri ona karşılık verdi. "Thoras yüzünden geberip gideceğiz burada. Hepsi onu suçu."

Başka bir asker ise yiyecek arayışı içindeydi, bitkin ve donuk bakışlarla, çatlamış dudaklarla etrafa, yerdeki çimlere bakıyordu. Bir diğeri buna cevap verdi. "Ya Gresid Hxrao'ya ne demeli? Bizi bu hale getiren pis Calonları üstümüze o saldı."

Onun yanındaki ise: "Hayır... Biz zaten ölüyüz... Bizler bu oyunda sadece birer piyonuz arkadaşlar..."

"İmkanımız varken diğerleri gibi kaçmalıydık..." diye cevap verdi başka bir asker. Yerdeki çimlere bakıp açlıktan ne yapacağını bilemeyen yeera, parmak uçlarını dahi hissedemiyordu. Yanında konuşulanları duyamamıştı. Yerdeki çimleri avucuyla koparıp yemeye başladı.

Thorasian'ın başkenti Algera düşmek üzereydi... Hxrao kendi zaferine bizzat şahit olabilmek için siyah vosvosuyla Algera'nın batısında, Biaron düzlüklerinde ele geçirilmiş hükümet binasını ziyaret etti. Oradan da at arabasıyla düzlüklerin güneyindeki karargaha doğru yola çıktı.

Gayet keyfi yerinde bir şekilde protokolleri gerçekleştirip karargaha adımını attı.

Generallerden biri "Başkomutanım." diye şapkasını çıkarıp selam verdi. "Jüpiter'in Kızıl Lekesi gece 4 sularında Edarun'daki Thorasian kampında özel ekiplerim tarafından ele geçirildi."

"Güzel. Peki kullanıma hazır mı şu an?"

"Şimdi mi kullanacaksınız?" dedi General. Şaşırmıştı.

"Elbette ki şu an ateşlemeyeceğiz fakat kullanıma hazır olmalı. Kullanmayı ben de istemem, ne kadar az kan dökersek bizim için o kadar iyi. Asker çok yorgun ve hem bu yüzden, hem de iyi niyetimden ötürü halkımın geri kalanını kan dökmeden kazanmak istiyorum. Kızıl Leke bu yüzden bana lazım. Thorasianların gözü korkmalı ve bize teslim olmalılar. Ancak bu şekilde sağ çıkabiliriz."

"Evet, çok fazla piyade kaybettik fakat sizin de bildiğiniz üzere bunun çok da bir önemi yok, diğer projelerimiz sayesinde yeterince askerimiz olacak."

"Bana bağlı olmalılar, tek derdim bu. Hepsini kendime bağlamalıyım. Bunu daha sonra sizinle konuşacağız, General."

"Efendim, o kadar açlar ki bizim sözümüzü dinlemez oldular. Şu anki sayımlara göre 756 kişi savaş kaçağı görünüyor. Dağda çete kuran var, üstüne üstlük Thorasianları zor durumda bırakıyorlar."

"Bırakırlarsa bıraksınlar, daha iyi ya! Biz de Thorasianları kurtarma vaatleriyle kendimize bağlayabiliriz."

"Ne yani, onlarla şu an boşuna mı savaşıyoruz, Astrid aşkına onlar Thorasian! Ne bekliyorsunuz ki!? Beter olsunlar, diğer dinsizler gibi onlar da cehennemde yanacak."

"Hayır efendiler! Yanılıyorsunuz! Onlar bizim halkımızdı, ve hala daha öyleler! Birtakım adamların onlara farklı bir kimlik yükleyip bizden ayırmasıdır asıl yanlış olan!" dedi Gresid. Sorin'den öğrendiği az çok laf vardı elbet. Orduda çoğunluğu Derianlar ele geçirmiş olsa da Meredianlar oldukça fazlaydı, onların da hoşuna gidecek kelimeleri söylemesi gerekiyordu.

***

Gitmesi gerektiğinde giderdi. Tek başına ölmezdi. Ondan vazgeçemeyeceğini anladığında onu affetmeye karar vermişti. Hatasını iyice anlamasını ve pişman olmasını beklemişti. Anlaşılan olmuştu da. Artık onun yaklaşmasına izin verebilirdi. Ama hiç kimsenin ışığını karartmasına izin verecek kadar iyi niyetli olmamalıydı.

Svarod'un doğu denizinin kıyısında buluşmuşlardı. Leon'un onlarca mektubundan sonra Serra barışmaya karar vermişti. Her zamanki buluştukları o anlamlı yere gelmişlerdi. Masmavi denizle gökyüzü birleşmiş, Astrid'in sarı ışınları gökyüzüyle denizin birleştiği yere dağılmıştı.

"Sana yüzük almak istiyorum." Serra bunu duyunca çok mutlu olmuştu. Aylardır istediği şey sonunda gerçek oluyordu.

Metal kısmı zaten altın olacaktı, Serra altın seviyordu. "Taşı ne renk olsun?"

"Senin gözlerinin renginde olsun." dedi ince bir sesle.


***

Cephedeki vuruşma bittikten sonra Calonların parmakları mızrağı kavrayamayacak duruma gelmişti. Hepsi çok aç ve yorgun olduklarını biliyorlardı. Ama yemek bulamayacaklarını bildiklerinden umutsuzlardı. Yeni erzaklar için nakil arabaları gelmeyeli bir hafta olmuştu. Revir çadırından çığlıklar yükselirken askerlerin ağzından çıt çıkmıyordu. Yere bağdaş kurmuş, birbirlerine yerdeki otları elden ele paylaştırıyorlardı. Bir sürü el toprağı adeta yağmalıyor, kısacık otları koparıp birbirlerinin ağızlarına veriyorlardı.

Tapınağa sığınan halkın içinde tartışmalar çoktan başlamıştı bile. Herkes birbirini suçluyordu, kendi en doğru fikirlerini gerçekleştirmek ve önce kendilerini sonra da ülkeyi kurtarmak istiyorlardı. Artık zaten eskisi gibi parti içinden yeni bir lider adayı çıkıp da onları kurtarma vaadi veremezdi, yakın zamanda yeni bir seçim olsa da Amedianlar artık seçime giremezdi. Meşru yolların tümünü tükettikleri için bu gayrimeşru yola girmişlerdi ve artık yapılacak başka bir şey kalmamıştı.

***

Mızraklı süvarileriyle Thoras'ın saray bellediği tapınak artık atların nallarının ucundaydı. Zafer Hxrao'nundu artık, bu kesindi. Ama Thoras'ı Koreth'e götürmeden bu iş bitmeyecekti. Bu hıyanetin elbet bir bedeli vardı.

Gözcü birlikler savaşın galibi Gresid Hxrao'ya karşı gelemeyeceklerini artık biliyorlardı. Resmen yenildiklerini biliyorlardı. Yapabilecekleri tek şeyin Derianlar ne isterse onu yapıp hayatta olduklarına şükretmek olduğunu da biliyorlardı. Birer Amedian olarak liderleri Thoras'ın hak arayışları, yaptığı, yaptırdığı eylemler ona sempati beslemelerini sağlamış olabilirdi. Her ne kadar geçmişteki Amedianlara nazaran vasat altı bir lider ve siyasetçi olsa da. Ama onun bu fikrine kapılmak hataların en büyüğüydü. Onlara göre bir Amedian kendi partisine ve kitlesine, en önemlisi milletine en fazla bu kadar zarar verebilirdi. Ama artık o tek başınaydı. Artık herkes tek başınaydı...

***


İntikamın RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin