Ertesi sabah,okula gitmek için alarmdan önce kalktım. Bunca uyumaya bu performans kaçınılmazdı zaten.Gözümü açtığımda kendime bir söz verdim,en azından bugün,benim için yeteri kadar zor bir gün olacaktı. Ve ben bugünü kendime daha da eziyet haline getirmeyecektim.
Yataktan kalkıp,lavaboya gittim. Elimi yüzümü yıkadım,dişlerimi fırçaladım. Sonra elime gelen pantolon ile sweati üzerime geçirdim.
O sırada Duru koridordan bağırdı "Kızım sessiz olsana biraz ya!""Kalk artık sende,saat geldi,kalk ta kahvaltı edip öyle çıkalım. " Diye seslendim. Sonra telefondan müzik açıp mutfağa geçtim. Çay koydum.
Az sonra Emir'in gitmeye karar verdiği masaya kahvaltılıkları yerleştirecektim.
Ne acı değil mi ?
Ama ben kahkaha atmaya başladım.Bakın ben her zaman birini çok sevmenin herşeye yeteceğini düşünürdüm.
Size çok sevmenin yetmediği bir yerden yazıyorum şimdi.
Ve bunun tarifi zor, hatta tarifi yok."Allah aşkına Güneş. Delirdin mi sen ?" Dedi Duru mutfağa girip.
"Sence ?" Diyip gülmeye devam ettim "Genlerim delirmeye yatkın unuttun mu ?"
"Yok yok,daha dün bir bugün iki. Hiç iyi değilsin sen. Seni bir doktora götürelim." Dedi.
Böyle konuşuyordu çünkü alınmayacağımı biliyordu."Teşekkür ederim Durucum. Ama yok, delirmeyeceğim.
Yani elbet bir gün delireceğim de.
Daha değil." bu cümlenin ortalarında gülüşüm silindi.Duruda bana eşlik edince kahvaltı hazırlığını hemen bitirip,masaya oturduk. Bugün Emir'in dersi vardı.
Yani artık Duygu Hocanın.
Ne garip değil mi ? Şimdi Polonya Krakòw'da ,belki de bugün ilk dersine girecektir.
Şimdi oradaki öğrenciler, ne kadar şanslı olduklarını daha bilmiyorlardır.
Öğrenirler ama.
Öyledir Emir.
Kimin karşısına geçse,O'na,Dünyanın en şanslı insanı gibi hissettirir.Kahvaltımızı edip,okula yürüdük. Bahçe kapısından girdik.
İşte tam orada,giriş kapısının yanındaki merdivenin ucunda sigarasını içiyor olurdu hep.
Ama şimdi yok.
Hep olurdu ama,bu saatte geldiğimi bilirdi çünkü.
Artık yok.Koridorun sonundaki sınıfa ulaşmak için ilk önce O'nun odasının önünden geçmek gerekiyordu.
Tam önünden geçerken yavaşlayıp kapıya baktım.
Yoktu.
Kapının yanındaki levhada yazılı ismi, sökülmüştü.Duruya "Bir dakika bekler misin ?" Diyip kapıya ilerdedim.
Kapının kolunu indirdim.
Kilitli.Kaldığına dair tek bir şey görmek istiyorum,yok.
Muhtemelen göremeyeceğim de.O'nun buradan gitmemiş olması için,
bende,
Kürk Mantolu Madonna romanında tabloda gördüğü kadına aşık olduktan bir gün sonra,aynı kadınla bankta karşılaşan Raif Efendi şansı olmalıydı.O da olmadığına göre ? Haydi sınıfa Güneşcim.
İlk derse girdik.
Duygu Hoca ile.
Aslında çok başarılı bir kadın,deneyim dolu bir eğitimci. Ama Emir'den sonra yollarımızın kesişmesi, sadece beni değil,tüm sınıfı tatmin etmedi.
İlk ders süresini kısa tutup,sınıfı dağıttı.
Belli ki O'nunda düşündüğünden çok daha zor geçmişti bizimle ilk dersi.Ders arasında kantinden kahve almayı Duru'ya devrettim.
Önceden hep ben giderdim.
Artık gerek yok.Telefonumu çıkartıp Emir'e yazdım.
'Emir,günaydın. Ne yapıyorsun? Teşekkür ederim iyiyim bende. Mimarlık Tarihi ve Kuram'ından çıktım. Midem bulanıyor. Bil istedim. '
Ders başlayana kadar cevap gelmedi. Hoca girince telefonu kaldırdım bende. Ders ortasında telefona bildirim düşünce,yukarıdan bildirime baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FACİA
Short StoryErkek kadına dedi ki: - Seni seviyorum, ama nasıl? avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya... Erkek kadına dedi ki: - Seni seviyorum, ama nasıl? kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz, yüzde...