25 YIL SONRA

18 6 26
                                    

"Ne yapıyorsun sen burada?" diyerek çalışma odasından içeri daldım.
Nefret ettiğini bilerek yaptım bunu,çünkü haketmişti!
Kaşlarını kaldırıp,sinirli bakışlarını bana yöneltmesini görmezden gelip,yanına yaklaştım
"Tam iki buçuk saattir buradasın ve benimle hiç ilgilenmedin. Sana beni bile unutturacak kadar önemli olan nedir acaba?"

Heyecanlı bir şekilde çalışma masasını gösterdi "Geçen gün sana bahsettiğim,benim için çok önemli olan proje var ya ?"

"Hıhı." diyerek kolumu sandalyesine atıp masaya göz gezdirdim.

"O proje için müthiş bir fikir geldi aklıma. Uygulayabilirsem ne ala."

"Tabi ki uygulayacaksın! Senin elinden ne uçan,ne de kaçan kurtulur. Sanki bilmiyoruz." dedim O'ndan emin bir şekilde.

"Öyle değil işte." diyerek yüzünü düşürdü "Konu ve düzenleme kısmında tamamım ama uygulama kısmında tırt olacak muhtemelen."

"Neden öyle düşünüyorsun ki ?" diyerek yanağına bir öpücük kondurdum "Yardıma ihtiyacın olursa ben buradayım." diye de ekledim sinir olacağını bile bile.

"Kişiden çok eminim. Bir kere tam da bu projeden beklenilen gibi. Zor ve gizemli. Ama işte boyumu aşacak derecede zor. Ve bu adamla karşı karşıya geçip iki kelam etmek söz konusu dahi değil. Adamın gittiği doktora söylediklerini okusan, bir koca kitap yazılır. Ama kendiyle alakalı kurduğu sadece iki cümle var. Onun dışında bir hiç!"

"Belki tüm hayatı o iki cümleye sığan bir adamdır. Oraya yoğunlaşsana." dedim.

İstemeden de olsa konuya müdahil olmuştum ve kabul etmeliyim ki benim bile ilgimi çekmeye başlamıştı.

"Adam hakkında bilinen şeyler o kadar tek düze ki" dedi "Bir nokta yakalayabilsem hepsi çorap söküğü gibi gelecek aslında."

"E tamam" dedim "Tekdüze diye nitelendirdiğin ne biliyorsun bu adam hakkında?"

"Adı,soyadı,yaşı,mesleği ve kurduğu iki cümle. Başka hiç birşey yok."

"E daha ne olsun? Adını soyadını bildiğin birine ulaşmaktan,ulaştıktan sonra adamı çözmekten kolay ne var ? Sen altı yıldır eğitimini alıyorsun bunun."

"Anne sen ne anlarsın yaa." diye çıkıştı.

"A aa! Ne demek ne anlarsın ?" dedim bozulmuş gibi yaparak "Kimmiş bakalım bu kadar takıldığın adam ?"

Bilgisayardan fotoğrafını açtı.

Ondan sonrası,derince bir okyanusta boğulurken,dışarıdan gelen sesleri duymaya çalışan çaresiz birinin son çırpınışını dinlemek gibi geliyordu kulağa.

"Emir ÖZDEMİR."
"55 yaşında. Akademisyen. Yani akademisyenmiş. On beş yıl önce mesleği bırakmış. Sonra Türkiye'ye kesin dönüş sağlamış."
"Ha ondan öncesini söylemedim değil mi? Adam kısa bir süre Türkiye'de mesleğini icra ettikten sonra yurt dışında çalışmaya başlamış. Heh işte sonra Türkiye'ye dönünce yurt dışında yarım bıraktığı tedaviyi, burada devam ettirmek istemiş."
"Ve Sevinç'i biliyorsun,benim lisanstan arkadaşım,O'nun şuan çalıştığı kliniğe tedaviye gelmiş. Adam geleli onca yıl olduğu halde,kendi ile alakalı kurduğu sadece iki cümle var işte. "
"Bende Sevinç'den bunu duyunca,yüksek lisans bitirme projemin konusu diye kafama koydum. Ama çalışmayı sadece sana anlattığım kadar ilerletebildim."
"Eğer kaç yıllık psikologların bile anlam veremediği bu adama,bir teşhis koyabilirsem,neler olur düşünebiliyor musun ?"

Kızımın iki kelam etmeyi imkansız gördüğü adamın,babası olması gerçeği ile yine tek başıma yüzleştim.
Çözmek için can attığı hikayenin,tam da ortasındaydı benim kızım.

"Ne söylemiş ?" dedim gözüm hala bilgisayarın ekranındayken.

Anlam veremeyerek bana baktı,sonra masasını karıştırdı,karalanmış bir kağıt bulup bana uzattı.

Kağıtta sahiden,sadece iki cümle yazıyordu :

Emin olma duygusunu çok özledim.
Nereye elimi atsam,hep şüphe.




                                 ~SON~

FACİAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin