Bir Küçük Yolculuk Meselesi

6.7K 124 23
                                    

Merhabalar,

Öncelikle tekrardan çok çok özür dilerim.
Yılbaşı öncesi olduğu için işler aşırı yoğun.
Hafta sonu bile çalışıyorum bu aralar. Dolayısıyla yazacak vakit neredeyse hiç bulamadım.
Bu şu ana kadar yazdığım en uzun bölüm oldu.
Aslında fanfiction terimleriyle bir PWP yazmış oldum galiba.
Kısacası +18'in dibine vurduk, rahatsız edecekse sizi lütfen devam etmeyin.
Umarım beğenirsiniz :)

*************************************************

Ankara – İstanbul yolunun son kısmını Sadi kullanmıştı Songül sağ koltuğunda. Gecenin karanlığı çöktüğünden beri ikisi de farkındaydı bu anların yaklaşık 5 ay önce yaptıkları o yolculuğa benzediğinin. Birbirine hiç güvenmeyen, beraber bir yola çıkmaya mecbur bırakılmış, sadece kendi çıkarlarını düşünen o kadınla erkek şimdi hayata beraber kafa tutuyor, kalpleri birlikte atıyordu.

Songül yol boyunca kah uyumuş kah Sadi'yi izlemişti. Son iki günün ilişkilerinde açtığı yeni kapı temas olmuştu. Ürkek, çekingen, kaçamak dokunuşların yerini kendinden emin, açık seçik, kaçmadan dokunuşlar almıştı. Bazen düşen bir saçı düzeltme, bazen Sadi'nin parmaklarına değen eli, bazen de boyna gömülen bir baş.

Songül bütün bu karmaşanın içinde hiç olmadığı kadar sakin hissediyordu. Yıllardır sevilmediği kadar seviliyordu.

Sadi'nin tam gaz ona gelişi biraz ürkütmüştü ama Songül'ü. Kendini Sadi'nin sözleri, dokunuşları karşısında asla geri çekmiyor ama tam bir karşılık da veremiyordu. Vermek istemediğinden değildi. İçindeki korku, endişe, arada kalmışlık istemsizce durduruyordu onu.

Songül görevi icabı korumakla yükümlü olduğu adama delicesine aşık olmuştu. Birbirlerine hep üstü kapalı imalarla söyleseler de hislerinin karşılıklı olduğunu biliyordu. Sırf bu yüzden bile Ankara'ya çoktan bildirmesi gerekliydi görevini değiştirmek istediğini.

Denemişti bunu ilk Sadi'yi bir kurşunun hedefi haline getirdiğinde ama yapamamıştı. Yarım kalmışlık hissi izin vermemişti gitmesine. Tabii bir de Sadi belki öyle hissetmiyordur Songül, sen de zamanla unutursun diyen sesi haklı bulmuştu kalbi.

Bu sefer farklıydı ama durum. İlk defa Songül Sadi'yi aramıştı yardım istemek için, Daha önce hep Sadi bulmuştu Songül'ü. Bile isteye Sadi'yi alevlerin içine, cehenneme çekişi bir ilkti. Sadi'yi koruyandan, Sadi tarafından korunana dönmüştü ve kendine kızsa da bundan dolayı üzülemiyordu. Biri tarafından önemsenmek Songül'ün içindeki yaraları sarıyordu.

Diğer tarafta da bütün bunların başına gelme sebebi vardı. Annesiyle babasının katilleri... Sadi onunla birlikte atılmıştı bu karman çorman düğümü çözmeye. Eğer şimdi gitmeye kalkarsa Songül sadece Sadi'yi kaybetmeyecek aynı zamanda annesiyle babasının katillerini aramaktan da vazgeçmiş olacaktı.

Kafasındaki bu ikilemleri susturmak zordu Songül için. Sadi ona okyanus gözleriyle alev alev baktığında ya da dünden beri sık sık yaptığı gibi yüzünü okşadığında bir tek, beyni kısa da olsa ara veriyordu bu düşüncelere. O anlarda her şeyi fırlatıp Sadi'nin boynuna sarılmak, dudaklarını dudaklarıyla örtmek istese de Sadi'nin sabırla onu bekleyişi kendine getiriyordu Songül'ü. Ya da bir telefon sesi, bir kapı tıklatması...

Bu akşam o çorbacıda yemek yerken, Sadi çorbasına ekmek doğradığında paylaştıkları bakışlar sadece aşk dolu değildi. Saatler önce üstü kapalı çocuk hayalleri kurdukları, birbirlerinin ruhunun içine baktıkları içindi belki de bakışlarındaki imalar da.

Songül salıncağa otururken Sadi'yle göz temasını hiç kesmemişti. Görsün istemişti Sadi'nin yanına gelmesini istediğini, dokunmak, sıcaklığını hissetmek için ölüp bittiğini.

Bazı Küçük MeselelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin