Mini: Bir Küçük Sabahlık Meselesi

5K 122 36
                                    

Merhabalar,

Bugün o kadar çok yeni fotoğraf aldık ki öğle aramda ufak bir bölüm düştü aklıma.

Sabah Sadi'yi bulamayan Songül ne yapar diye düşündüm, aklımda kalacağına burada kalsın dedim.

Umarım beğenirsiniz :)
**********************************************
Yüzüne vuran güneşin ışıklarıyla uyandı Songül. Uykuya tekrardan teslim olmamak için kolunu attı gözlerinin üzerine, genişçe esnedi.

Uzattığı bacaklarının çıplaklığı çarşafın serinliğiyle buluşunca diken diken oldu tüyleri. Bu hareketiyle kendini hatırlatan bacaklarının arasındaki tatlı sızı dün geceden alev alev sahneler getirdi zihninin önüne.

Daha gözlerini açmadan sımsıcak uykulu bir gülümseme oturdu dudaklarına, çevirdi kendini kocasının yattığı tarafa.

Ellerini Sadi'yi bulmak için uzatırken açıldı gözleri, o zaman fark etti yataktaki boşluğu.

Yavaşça doğrulurken yatakta, ruhuna işledi çarşafın soğuğu. Buz gibi kocaman bir el sardı kalbinin etrafını, hızla oluşan buz sarkıtları battı boğazına.

Kalbinden boğazına sonra da gözlerinin arkasına vuran sızıya aldırmadan kalktı yataktan. Dün gece için özenle seçtiği mor sabahlığını geçirdi üstüne. Yüreği panikle göğüs kafesinde çarparken aklı Sadi'nin aşağıda ona kahvaltı hazırlıyor olabileceği ihtimalini hatırlattı.

Ayağına geçirdiği terliklerle geldi merdivenin başına, inmeden seslense Sadi'ye anlayacaktı orada olup olmadığını. Yapamadı.
Gözleriyle görmek istedi kocasının varlığını.

Merdivenleri usulca indi Songül. Mutfakta göremedi Sadi'yi. Bir ümit bungalovun içinde gezindi gözleri, belki bir yerde oturuyordur diye ruhunun sahibi.

Kalbinin paniğine aklı da eşlik etmeye başladı son bir öneride bulunduktan sonra. Bahçeye çıkmıştı belki de kocası, severdi ya Sadi temiz havada kahve içmeyi.

Fransız pencerelerin önündeki perdeyi çekti hışımla Songül, araladı kapıyı, ufak bir adım attı çimlerin üstüne. Yaşlarla dolmaya başlayan elaları boylu boyunca taradı bungalovun önündeki yemyeşil bahçeyi.

Sadi'nin yokluğundan emin olduğunda kaçtı dudaklarının arasından küçük bir hıçkırık. Başını geriye attı ellerini kendi etrafına sararken. Derin derin nefes aldı gözyaşlarını akıtabilmek için içine.

Gözlerini açana kadar ne kadar mutluydu oysaki. Dün gece sadece bedeniyle sevmemişti Sadi'yi. Sanki ruhları tekrardan birbirini bulmuş, benliğinde hissettiği bütün ağırlıklar kuş olup uçmuştu.

Şimdi ruhunun bir parçası sökülüp alınmıştı ondan. Engel olamadı aklına üşüşen düşüncelere, "Ne bekliyordun ki Songül! Sevecek miydi bir de seni? Bedeninden aldı işte istediğini, hevesi geçti. Neden, niye sevsin ki?"

Biliyordu aslında Sadi böyle bir adam değildi. Zaten Sadi de değildi böyle düşünmesinin sebebi. Kendine olan güvensizliği, hayatından geçip giden diğer bütün erkeklerin açtığı yaralardı.

Çaresizce etrafa bakınırken, dün geceden kalan her şey cam kırıkları oldu kalbine batan; masada duran meyveler, şarap bardakları, Sadi'nin silah kemeri...

Ne yapacağını bilmiyordu ama buradan bir an önce çıkması gerektiğine emindi Songül, hızla ayağa kalktı.

O an duydu çimlere basan ayak seslerini, çevirdi elalarını perdelerin arasından görünen bahçeye.

Sadi sabah kalkmış, bir süre mışıl mışıl uyuyan karısını izlemişti. Uyandırmaya kıyamamıştı bütün gece defalarca yorduğu kadını. Yüzünde şapşal bir gülümseme kalkmış, kahvaltılık bir şeyler almak için çıkmıştı.

Şimdi dudaklarında, ruhuna gelen baharın çoşkusuyla bir ıslık, elinde poğaça dolu poşet eve doğru yürüyordu.

Songül'ün midesinde uçuşan kelebekler kanatlandı kondu kalbine. Koşarak çıktı bahçeye,
"Sadi!"

Gözlerinde yaşlar, ona koşarak gelen gecelikli karısını görünce endişelendi bir an Sadi,
"Songül karıcım, ne ol-"

Yarıda kaldı cümlesi kolları Songül'le dolarken. Elindeki poşeti bırakmadan yakaladı göğsüne çarpan Songül'ü, kadının saçları yüzüne çarptı saatler önce yakından tanıştığı mis gibi kokuyu.

Gitmemişti Sadi, bırakmamıştı onu! Burnunu gömdü dün gece ıslak öpücükler bıraktığı boyna,
"Buradasın."

Sadi anlam veremedi Songül'ün cümlesine önce. Jeton düşmeden çekildi Songül kocasının boynunda, çıkmadan Sadi'nin kollarından sitem etti kocasına,
"Neredesin sen Sadi? Uyandım yoktun!"

Sadi anladı kadının elalarından geçen bulutları. Eğer başka biri olsaydı trip yapardı ama başından beri farkındaydı Songül'ün özgüvensizliklerinin.

Allah belasını vermişti ama Sadi de yalan söyleyerek örselemişti bu duyguları. Bu yüzden özür diledi önce karısından, poşeti tutmayan eli Songül'ün yanağını okşarken,
"Özür dilerim endişelendirdiysem, sen uyanmadan dönerim sandım. Seni bıraktım gittim mi zannettin karıcım? Ben öyle bir adam mıyım?"

Songül yasladı yanağını Sadi'nin yüzünü okşayan eline, mahçup bakışlarını çevirdi yere,
"Değilsin de... Ne bileyim."

Diyemedi Songül, sıkıldın benden, bitti işin diye düşündüm. Farkındaydı kızdırırdı Sadi'yi, kırardı hatta adamın kalbini. Sustu.

Songül sustu ama Sadi gördü karısının aklından geçen cümleleri,
"Bana bak."

Songül'ün çenesinin altına koyduğu hafif bir parmakla kaldırdı bakışlarını, elalar değdi okyanuslara,
"Sana bir gecede doyduğumu düşünüyorsan beni hiç tanımamışsın kara mamba. Ömrümün sonuna kadar her geceyi seninle geçireceğim, gene de yetmeyecek."

Kadının ela gözlerindeki bulutların dağılmaya başladığını görünce eğildi ufak bir öpücük kondurmak için dudaklarına.

İkisinin de beklemediği dün geceden kalan bütün arzunun, isteğin bu küçücük buse ile bedenlerine dolması; kadına bacaklarının arasındaki boşluğu, adama da yön değiştiren kan akışını hatırlatmasıydı.

Ateş aldı masumane başlayan buse, Songül'ün dilini Sadi'nin alt dudağına dokundurmasıyla. Poşeti tuttuğu sol elini bastırdı Songül'ün sırtına kadını tamamen kendime yaslayabilmek için Sadi, sağ eliyle yönlendirirken karısının başını öpücüğü derinleştirmek için.

Diller üstünlük için savaşırken, dudaklar hiç ayrılmadan girdiler açık kapıdan içeri. Sadi elindeki poşeti bırakmak için geri çekildi,
"Bugün kahvaltım sensin karıcım."

Songül'ün gülüşü dudaklarını tekrar örten Sadi'nin ağzının içinde istek dolu bir inlemeye dönüştü. Tekrardan kaybolmaktı tek hedefi Sadi'yle aynı zevkin içinde.

Yukarı çıkacak kadar sabrı yoktu karı kocanın. Sadi yarı taşıyarak yarı yürüyerek getirdi Songül'ü geniş kanepeye.  Zor da olsa ayrıldı adını fısıldayan dudaklardan.

Boylu boyunca bıraktı Songül kendini kanepeye, Sadi örttü alev alev yanan bedenini. Hissetti kocasının arzusunun sertliğini karnının altında, bastırdı kalçalarını yüzünde muzip bir gülümseme ile.

Sadi yüksek sesli bir inleme ile gömdü başını Songül'ün boynuna, iri elleriyle sabitledi kadının kalçalarını,
"Bu savaş demek Songül Hanım."

Kendini çekti kadının boynundan, kopkoyu okyanuslarla izledi Songül'ün tepkisini, mor sabahlığın kuşağı yerdeki yerini bulurken.

Poşetteki poğaçalar bir süre daha bekleyeceklerdi. Payaslı çifti önce birbirlerine doyacak sonra karınlarını doyurmak için o sofraya oturacaklardı.

Bazı Küçük MeselelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin