Medya: 💘
"Bende pek düşünmedim ama... Seninle konuştuğum zaman iyi hissediyorum kendimi galiba." dedi. Yüzüm yanmaya başlamıştı. "Ya da ne bileyim, sanki daha önce hiç böyle bir duygu içerisine girmemiştim. İlk defa tadıyor gibiyim." diye ekledi.
Ne!?
Gerçekten mi?
Gerçekten o da benim gibi mi, düşünüyordu? Yani ben onun için böyle düşünebiliyorsam, onun da benim için böyle düşünmesi normaldi. Acaba nasıl böyle bir sonuca ulaşmıştı? Neden böyle düşünüyor ve hissediyordu? Benden nasıl bir elektrik almıştı? Ya da neyime göre böyle düşünüyordu?
Bu düşüncelerimi bir süreliğine rafa kaldırdıktan sonra konuşmamıza geri döndüm.
Döndüm dönmesine de, ne diyecektim ben şimdi? O bana bir iltifatta bulunmuştu. Şimdi benimde mi ona iltifat etmem gerekiyordu? Bende mi ona iyi hissettirdiğini söylemeliydim?
Kahretsin! Hiç anlamıyordum, bu işlerden! Ne aşkan ne meşkten.
"Nasıl bir duygu bu?" dedim kendimi konuşmaya zorlayarak. Sandalyede rahat edemediğim için kalkıp yatağa doğru yürüdüm. Bazı günler bu sandalye ve masa da uyuyakalan ben şu an rahat edememiştim ve yatağa geçme gereksinimi duymuştum.
Yatağa geçince arkama yastık koyup, yatak başlığına yaslandım ve ayaklarımı içeri bükerek bağdaç kurdum.
"Bilmiyorum." dedi ardından nefes aldı ve birkaç saniye sonra geri verdi. "Ne, nasıl bir duygu olduğunu biliyorum, ne de bu duygunun adını biliyorum."
Ben? Bende bilmiyordum içimdeki bu duygunun adını.
"Neyse bırakalım bu duygu meselesini."
"Ne? Ne Duygusu? Duygu da kim?" dedim merakla. Konumuzla ne alakası vardı bu kim olduğu belirsiz varlığın?
Ilgaz gülmeye başladı. O güldükçe benim kaşlarım çatılıyordu. Neye gülüyordu bu yine? Komik bir şey denemiştim ki. Komik bir şey deseydim bende gülerdim elbet.
"Neye gülüyorsun sen ya?" diye sordum. Gülmesini durdurduktan sonra cevap verdi. "Fark ettiysen biz biraz önce insanlarda olan duygulardan bahsediyorduk. Ama sen sonda yanlış anladın galiba?"
Galiba değil, bas bayağı da yanlış anlamıştım. Hakikaten niye ben bi anda yanlış düşünmüştüm? Şu aralar kafam gidip geliyordu, benim. Hiç iyi değildim ruhsal olarak. Değişik bir ruh halim vardı. En iyisi bi ara Google Amcaya sorayım ben bunu.
"Pardon, özür dilerim, ya. Arada oluyor böyle şeyler, aldırma." dedim durumu toparlamak adına. "Saçmalama, ne özürü? Lütfen böyle şeyler için özür dileme benden."
"Dilememeye çalışırım." dedim gülümseyerek.
***
Konuşmaya başlayalı yaklaşık kırk - kırk beş dakikayı geçmişti. Ve hâlâ da konuşmaya devam ediyorduk. Sohbeti aşırı sarıyordu. O konuştukça konuşuyor, anlattıkça anlatıyordu. Ben ise dinledikçe dinliyordum. Arada gülmemi sağlıyor, sıkılmamı engelliyordu. Hatta arada değil bayağı bayağı gülmemi sağlıyordu.
Daha ne isteyeyim ki, ben?
"Bak şimdi bir tane daha askerlik anımı anlatayım mı, istersen?"
Hemen başımı sallayarak cevap verdim, sanki görebilecekmiş gibi. "Olur olur, isterim."
"Bir gün, tam tarihini hatırlamıyorum. Sabah çok zor uyanmıştım. Gece geç mi yattım artık, bilmiyorum. Neyse ben zar zor uyanıp, hazırlanıp koğuştaki arkadaşlarla birlikte dışarı çıktıp sıra olduk. Ardından komutanımız geldi. Ben tabii hâlâ uykunun etkisindeyim, uykuluyum. Sonra Komutan sağa dön! diye bağırıyormuş. Ben de tabii uykunun etkisinde olduğum için dağa dön! diye anlıyorum ve zaten dağda olduğumuz için hareket etmeden yerimde duruyordum öylece. Sonra Komutan yanıma gelip omzumdan sarsıp yüzüme kendime gelebileceğim şekilde bir tokat attı. Ben tabii onun komutan olduğu daha fark etmemiştim. Uyku mahmurluğuyla bende ona bir tokat geçirmiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİSAL-İ AŞK (Yarı Texting)
Teen FictionBazı şeyler tesadüfdür, bazı şeyler ise sadece şanstan ibarettir, bazılarında ise de kader vardır. Peki ya bizimkisi? ◍●◍●◍● Babası tarafından önce sözlü şiddet sonra ise tacizlere mağdur kalan Almila, şans eseri -veya kader- ona iyi geleceğinden...