üçüncü kişi ağzından anlatım.
Büyük toplantı odasının kapısı hışımla açıldığında içerde oturan iki adam, başlarını kapıda dikilen, sinirle tüm uzuvları titreyen bir diğer takım elbiseli adama çevirdiler.
Konuşmak adına bir saniye daha kaybetmeden gözlerini kilitlediği mor irislerin karşısındaki adama bağırdı, ama ne bakışlarını çekti, ne de duruşunu değiştirdi. Kıpırdamadan sinirle elindeki telefonu sıkıyor, her şeyden habersiz elindeki bardağı kafasına diken abisine bakıyordu.
"Sanzu dışarı." sıkılı dişlerinin arasından söylendiğinde, bu abisinin karşısındaki pembe saçlı adamı güldürdü.
"Yine kim kuyruğuna bastı, Rindou?" dedi yüzüne maskesini takma gereği duymadan. Yayıldığı koyu kahve koltuktan kalkıp az önce ona 'emreden' iş arkadaşına doğru yürüdü.
"Bence biraz sakinleşmelisin, kardeşim. Bu kadar sinir iyi değil."
Ran iki renk saçları arkaya doğru güzelce taranmış halde oturuyordu, bir bacağı diğerinin üzerine rahatça konumlanmış, elindeki bardağını yudumluyordu onu umursamadan.
"Sanzu dışarı, dedim." kardeşinin sesindeki farklılığı hisseden Ran gülümsemeyi bırakıp aralarında gülümseyerek dikilen arkadaşına döndü.
"Ben hallederim, Mikey'nin yanına dön." Sanzu kıkırdamaya devam ederek odayı terk ettiğinde Rindou, arkasında kalan meşe kapıyı sökmek istercesine sinirle kapadı. Her hareketiyle Ran'ı şaşırtıyor da olsa kardeşine bunu göstermek niyetinde değildi, eliyle karşısındaki koltuğu gösterdi bunun yerine.
Onun yanına sıktığı eklemleri ve beyazlayan parmak boğumlarıyla geldi Rindou, elindeki telefonu sinirle kardeşinin önündeki kahve sehpasına fırlattı. Metal zemine sert bir sesle düştü ve açık ekran iki çift mor irisin odak noktası oldu.
"Her sikik şey bitti ve bu sefer de bunu mu buldun?" sesindeki öfke çok net anlaşılıyordu, sanki abisini boğazlamak için fırsat kolluyordu. "Boktan oyunlarına onu karıştıracak kadar şerefsizleştin mi sen?"
Bunu demesiyle kaşları çatıldı Ran'ın, elindeki telefonu yakalayıp konuşmaları okuduğunda birkaç saniye sonra yutkunabilmişti ancak. "Bunu asla yapmayacağımı biliyorsun." diyebildi ancak, dakikalar sonra.
"Ben de öyle sanıyordum, mesajları alana dek." duraksadı bir an, sıktığı avcundan tırnakları tenini kesiyor, soğuk kanı avuçlarına sızıyordu. "Canımı yakmanın hoşuna gideceğini düşünmemiştim."
"Bunu sana yapmam Rindou." telefonu yerine bıraktığında karşısında dikilen kardeşine baktı, afallamıştı, en iyi tabirle afallamıştı ve kafası düşünmekle meşguldü.
"Onu kimseye anlatmadım, anlatmam." ayağa kalkıp kardeşinin omzuna yerleştirdi elini, sakinleşmesinden başka hiçbir amacı yoktu, en azından şuanlık.
"Mümkün olamaz.. Değil mi?" sesi öylesine kısıktı ki, Ran bir anlığına koca bir yetişkin olmuş olanı değil de, seneler önce peşinde dolanan küçük kardeşini duymuş gibiydi. Öyle bir masum istek vardı sözlerinde, içinde asla itiraf edemeyeceği bir umut ışığı, belki de.
"Onu hiç görmedik, Rindou." kardeşinin cama çevrili bedenini yavaşça kendine çevirdi, o an fark etti, en nefret ettiğini söylediği şeyi yapıp lila irisilerin kızarmasına izin verdiğini. Bu yanını gören tek kişinin o olduğunu biliyordu, ondan saklasa bile, sevgilisini her düşündüğünde böyle olduğuna da emindi Ran.
Kollarını belli belirsiz açtığında ona vurup azarlayacağından endişeliydi, bunun yerine Rindou yaşadığı duygu karmaşasının onu ele geçirmesine izin vererek abisine teslim oldu. "Annesinin bir haltlar sakladığına emin olduğumu biliyorsun. Rindou, bu sandığın kadar.. İmkansız değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore, | rindou haitani.
Short Story"en sevdiğim fırtınalardan birinin vurduğu yaz gecesinde, tam ikimiz eşitken, öp beni. " /rindou haitani esaslı kurgu. /tamamlandı 𓍯