"Ne yapıyorsun sen!"
Her şey dondu, zaman dondu, göğüs kafesimin altında onun adını sayıklayarak çırpınan kalbim bile, bir anlığına durdu.
Telefonu alıp bana ulaşamaması adına pencere kenarına sindim hızla, çok ses çıkaramayacağımız için şuanlık güvende sayılırdım. En azından onunla konuşabilirdim birkaç saniye, iki yıllık ceza ve esaretin ardından sesini duyabileceğim birkaç saniye benim için her şeydi.
"Rin?"
Telefonu kulağıma götürüp konuştuğumda arkadan yürüme sesleri geldiğini duyabiliyordum, adını fısıldadığım anda durduğunu da elbette.
"Hassiktir." sesli bir şekilde küfretmesine rağmen sesi titriyordu, onunla geçirdiğim yıllar boyunca ancak birkaç kez duymuştum bu ses tonunu. Kendinden emin olmaktan uzak, kalbinden sızan korkuya bürünmüş puslu bir ses.
"Arin.. Sensin, değil mi?"
Kendini toparlamak adına geçirdiği birkaç saniyenin ardından dudaklarımdan bir hıçkırık kaçırdım, ne zaman başlamıştım ki ağlamaya? Hatırlamıyorum bile, sesi hariç hiçbir şeyi anlayamıyorum.
"Benim, aşkım." kırık sesimle mırıldandığımda bir dizi küfür daha kulağıma ulaştı, ayak seslerine bakılırsa koşuyordu. Nereye gittiğini bile bilmeden onun için endişelenmem, durup dinlenmesini istemem normal miydi?
"Bu o aptal rüyalardan biri değil, değil mi?" o kadar sessizdi ki zar zor duyabilmiştim, kulaklarım uğulduyor, onun dışında herhangi bir varlığı algılamayı reddediyordu. Buna dibimde kolumu çekiştiren, panikli panikli konuşan Maya da dahildi.
"Değil Rin.. Yemin ederim değil."
Bir kapının açılış sesinin ardından Rin'in bağırış sesi yankılandı ahizede, "Ran, o.. Telefonu açtı."
"Rin." dikkatini tekrar buraya çekmek adına konuşsam da işe yaramadığında panikle mırıldandım, "Meleğim?"
"Özür dilerim." kendimi zar zor tutabiliyordum, buğulu gözlerimde tek seçebildiğim akşam karanlığının çöktüğü bahçe, sık sık odama ışığı yansıyan koyu sarı bahçe lambalarıydı.
"Neden.." dedi sakince, yanında bir iki ayak sesi, Ran'ın mırıldanmalarını duymuştum ama önemsememeyi seçmiştim, en azından şuanlık. "Neden yaptın?"
Onu şuan görmesem dahi, dizlerinin üzerine yığılıp tükenmek üzere olduğunu hissedebiliyordum, aşık olduğum Rin iki yılın ardından sesimi duysaydı, öyle yapardı.
"Yemin ederim istemedim." hıçkırıklarımın arasında zar zor konuştuğumda telefonun el değiştirdiğini duyabilmiştim, hemen ardından tanıdığım bir başka ses doldurdu ahizeyi.
"Prenses, benim Ran." ona bir şey olduğu düşüncesiyle göğüs kafesim daraldı bir anlığına, kalbim içine sığmaz oldu saniyeler içinde.
"Rindou burda ve iyi, sadece konuşacak halde değil. Şimdi bize her şeyi açıklayabilir misin?"
Beni benden önce tahmin edecek kadar akıllı olması şuan ağlamıyor olsaydım beni gülümsetebilirdi, kolumdan sertçe çekilmemle dakikalardır bedenimi sarsan Maya'ya döndüm. "Bana sadece iki dakika ver Maya, yalvarırım."
İnatçılığına devam edip kolumu sarsmaya devam ediyordu, kendini telefondan uzak tutmaya çalışsa da telefonun diğer ucuna ulaştığına emindim azarlamalarının.
"Hani yakalanmayacaktık? Birazdan ilaçlarını getirmemi isteyecekler, telefonu bulurlarsa biteriz anlıyor musun?"
Sert bir sesle çıkıştığında kolumu çekip dolu gözlerimle ona baktım. "Şuan ilaçların sırası değil Maya, bana lanet iki dakikayı ver ve kendimi bu cehennemden kurtarayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore, | rindou haitani.
Short Story"en sevdiğim fırtınalardan birinin vurduğu yaz gecesinde, tam ikimiz eşitken, öp beni. " /rindou haitani esaslı kurgu. /tamamlandı 𓍯