şu bölüm için beni deli ettin, umarım mutlusundur nanoş.
"Tamam şimdi onları masaya koyabilirsin," işaret parmağımla Rin'in elinde tuttuğu tabağı gösterdim, yamuk yumuk da olsa kestiği sebzeleri kahvaltıya hazır hale getirmeyi başarabilmişti. Önüme geri dönüp yumurtayı çırpmaya devam ederken o ise bana yardımcı olmak adına masayı kuruyor, işini bitirdiğinde gelip arkamdan sarılmayı seçiyordu.
"Şimdiden benim gibi kokuyorsun," saç çizgime yakın bir yere öpücük bırakıp bedenini benimkinden ayırdı. Eve geldiğimizden beri ellerini üzerimden uzak tutmamakta ısrarcıydı, bunun sonucu olarak öğlene doğru ancak ayrılabilmiştik yataktan. "Seni burda bırakmak hiç cazip gelmiyor."
Kızgın tavaya yumurtayı ekledikten sonra iyice pişmesi adına kapağını kapatıp ona döndüm, koca bir karmaşayı kenara itip sadece kavuşmamıza odaklanmıştık. Eh bu da çoğu şeyi aksatmamıza sebepti. "Sadece birkaç saat dedin, sevgilim. Hem, burası senin evin, bana burda ne ol-"
"Burası benim değil, bizim evimiz Arin." çekmeceden çıkardığı çatal bıçakları dizerken konuştu, sesi hep olduğu zamana göre biraz daha sertti. "Burayı senin için aldım."
Başımı yavaşça yana eğerek ona baktım, bana bakmamakta kararlıydı ve nedenini anlayamıyordum. Utanıyor muydu? "Rin, varlığımı bile bilmiyordun ki. Niye yaptın?"
Bana cevap vermeyip görmezden geleceğini düşüneceğim kadar bir sürenin ardından sıkıntıyla nefesini verdi, avuç içlerini yemek masasına yasladı. "Çünkü burası senin hayalindi."
Boynunda hâlâ parlayan gümüş zincire takıldı bir anlığına gözlerim, esneyen pazılarının üzerinde görünüşünü tamamlıyor, dövmelerine uyum sağlıyordu, yüzüğüm dışında elbette. "Seni koruyamamış olsam bile hayallerini korumak istedim."
Yaslandığı yerden doğrulup bana doğru iki adım attı, kolları etrafıma sarıldı hızla. Başımın tepesinde sıcak bir öpücük, arkasında saçlarımı okşayan bir el hissediyordum.
"Rin.. Beni ağlatacaksın."
Bedenimden ayrılıp bu sefer yanaklarımın biraz üzerine yerleştirdi ellerini, anlıma sevgi dolu ufak bir öpücük kondurdu. "Ağlamak yok, bitti artık tüm olanlar."
Başımı aşağı yukarı sallarken kahve makinesinden gelen sesle ayrıldım hızla ondan, o da yarım bıraktığı masayı kurmaya devam etmeye koyuldu. Her şeyi bitirip nihayet yemek için oturduğumuzda bir tarafım tedirgin ve rahatsızdı. Birbirimizi bulmanın sarhoşluğuyla çoğu şeyi es geçmiştik ve konuşmamız gereken çok şey vardı.
"Havalimanında bazı şeyler yarım kaldı," önümdeki tabakla ilgilenirken mırıldandım. Rin başını yemeğinden kaldırıp bana baktığında yutkunup devam ettim sözlerime. "Konuşmamız gerekiyor."
"Biliyorum." bakışları tekrar önüne döndüğünde onun gibi yemeğime baktım bir anlığına.
"Ben.. Sadece sizi korumaya çalışmıştım," söze nerden gireceğimi bilmediğimden pat diye dalmaktan başka çarem yok gibiydi. Aklıma ne gelirse sıralayacak, düşünerek kendimi daha çok yemeyecektim. "Annem yüzüğümü buldu, Rin. Hâlâ beraber olduğumuzu ve gizlice evlenmeye çalıştığımızı fark edince ipler koptu."
"Seni Toronto'ya nasıl götürdü?" ellerimin o zamanları anımsamamla titremesi bile canımı yakıyordu, bunu fark eden Rin hiçbir şey söylemeden elimi tuttu hızla. "O tören, anıt? Sahte kül falan mı aldı?"
İç çekerek beni izleyen lavanta renkli gözlerine baktım, bu sefer daha yumuşak, daha sevgi dolu bakıyorlardı. "Orasını tam bilmiyorum, bana farklı bir yalan söyledi. Seni okul için terk ettiğimi anlattığını söyledi, ardından da tamamiyle taşındık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore, | rindou haitani.
Short Story"en sevdiğim fırtınalardan birinin vurduğu yaz gecesinde, tam ikimiz eşitken, öp beni. " /rindou haitani esaslı kurgu. /tamamlandı 𓍯