𓆩 𝗍һіr𝗍ᥡ-sі᥊, ᥱᥒძ ᥆𝖿 𝗍һᥱ gᥲmᥱ. 𓆪

633 29 125
                                    















konuşmaları hep başta yaparım ama bunu sona saklayacağım, tek önerim Revenge dinleyerek okumanız, çok iyi eşlik edeceğini düşünüyorum.
















üçüncü ağızdan anlatım.

















Yaşı otuzlarına yirmilerinden daha da yakın olan adam, üzerindeki kumaş paltosunun cebine soktuğu elleri, dikkatle ütülenmiş temiz kıyafetleriyle istikametine ilerlemeye devam etti. Saçları eskisinden daha uzundu, rengi yine koyuya karışık açık mora boyalıydı, aynı irisleri gibi. Tek fark, genelde kendi özgürlüğüne bıraktığı saçlarını artık sürekli arkasından toplaması, böylelikle yüzünün yanlarına dağılan tutamlarıyla iki katman oluşturmasıydı. Perçemlerini dikkatsiz keserdi, ama onlardaki bu dağınıklığı severdi. Düzeni ve kuralcılığı hayatı boyunca sürdüren Rindou, hayatını karıştıran kızıl saçlı kız gibi, dağınık ve kendi haline bırakmayı seviyordu bazı şeyleri.

Kızın yüzü aklına düştüğünde adımları hızlandı Rindou'nun, geç kaldığını biliyordu ve onu bir dakika daha bekletmek istemiyordu. Tanıdık yollardan geçti, orada onu bekleyen, kalabalığın ortasında tüm algılarını ona kilitleyecek parlak bir ışık gördü. Onun ay ışığı, denizkızı.

Rindou'nun yüzünde bir gülümseme belirdi hemen, kalbi sevgiyle sızladı. Tüm lüzumsuz kalabalığı geçerek kalbini hızla çarptıran eşine yöneldi, bu geç kalışının ikisinin arasında bir kırgınlığa sebep olmamasını dileyerek.

"Ben geldim aşkım." Rindou'nun nazik sesi cevapsız kaldı, bunun geç kaldığı, sevgilisini incittiği için olduğunu düşündü. Pişmanlıkla nefesi boğazında takıldı, onu incitmek isteyebileceği son şey bile değildi. "Geç kaldım biliyorum, özür dilerim. Sadece bugün çok yoğundu ve Hikaru zar zor uyudu."

Eşinden hiçbir cevap alamayan Rindou aşina olduğu soğuk zemine oturdu, özenle temizleyip aşkına göstermek istediği kıyafetlerinin kirlenmesini önemsemedi. Ona yakın olmak istedi, ona dokunmak istedi.

Karşısında duran eşine doğru elini uzattı bu yüzden Rin, ama alışık olduğu gibi yumuşak, siyah-yeşil saçlarında değil, ustalıkla taşa kazınmış Arin Haitani yazısında gezindi.

Japonca harfler parmaklarının altında kıvrıldığında buruk bir gülümseme bıraktı geceye Rin, eşi kesinlikle ona kırgındı ve haklıydı da. Hiç yalnız bırakmayacağını söylediği sevgilisini zar zor görebiliyordu son günlerde, oğulları için iyi bir baba olmak ve yeni bir çeteyi oluşturmak arasında aşkına gelecek vakti nadiren buluyordu. Ona öylesine gelmek istemiyordu, güzel ve mutluyken, temiz kıyafetler içinde gelmek istiyordu ki Arin onu gördüğünde iyi olduğunu anlamalı, onun için endişelenmemeliydi.

"Bana küstüğünü hissedebiliyorum.." parmakları soğuk taşın üzerinde gezindi tekrar, burnu acıyla sızladı ve gözleri yandı adamın. "Özür dilerim bebeğim, daha erken gelecektim ama Ran'la ne yaptıysak Hikaru'yu uyutamadık. Benimle gelmek istedi."

Burnunu çekip gece karanlığına baktı, tepede parlayan dolunaya, ona eşlik eden yüzlerce yıldıza. Bunun için seçmişti burayı, sevgilisinin geceyi ne kadar sevdiğini bilirdi, o olmadığında gökyüzünü izleyebilirdi Arin. "Ama endişelenme, Ran'la birlikte şimdi. İnanır mısın bilmem ama Sanzu'yla oynarken uyuyakaldılar, ben de hemen kaçıverdim."

Bakışlarını anıtın koyu renkli taşından titreyen ellerine çevirdi Rin, konuşacağı her şeyi içinde toparlamak istiyordu ama sanki boğazının etrafına bir tel sarılıydı. Her konuşmaya kalktığında daha çok gömülüyordu tenine dikenleri. "Sen nasılsın, bebeğim? Orada iyi misin, üşüyor musun? Umarım o heriften uzaktasındır ve seni incitemiyordur."

salvatore, | rindou haitani. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin