23

426 30 0
                                    


-23-










Jimin günün birinde 'Mutfaktan gelen tıkırtılarla uyanmanın mutluluk kaynağı olduğunu söylemişti, Yoongi'nin çalıştığı ortam hastanelere göre daha esneklik sağladığından sabahları kahvaltı hazırlama işini üstlenir, her ne kadar sevgilisi azıcık fazla uyusun diye kahvaltı hazırladığı sırada yavaş hareket etse de tavayı çıkarırken veya tabakları indirirken fayanslarda yankılanan sesleri engelleyemezdi.

Sonuç; uykulu gözlerle Yoongi'nin beline sarılan bir adet Jimin, paylaşılan kuru öpücükler ve beraber kurulan masalardan ileriye gitmese dahi ikisinin dudaklarında asılı kalmış tebessümü biraz dikkatli bakınca fark edebilirdin çünkü ortada birbirlerinin iyiliklerini düşünme kapsamında bir uğraşı yatıyordu, Yoongi uykusundan ödün verip tüm beceriksizliği ile sevdiğinin gönlünü hoşnut tutmayı amaçlarken, Jimin yorgun bedenini yatağa sabitleyerek geçireceği dakikaları 'hayatımın anlamı' şeklinde tasvir ettiği adamın sırtına yanağını yaslayarak harcıyordu.

Ömrü etkilemeyen ama yaşamın kalitesini artıran detaylardı bunlar. Üç haftadır, proje dolayısıyla, soluk almaksızın çalıştığımızdan ötürü evin yolunu unutmuş haldeyken, Jungkook'un okulla işi aynı anda götürmesi geçirdiğimiz vakitleri yarı yarıya azaltmış, doğru düzgün iletişim kuramamamıza yol açmıştı lakin yoğun tempo sonrası Minseok'un bizi evlerimize postalayıp, beş gün kadar yanıma gelmekten kaçının demesi üzerine güneş en tepeye yükselene dek, kızımın el verdiği ölçüde, huzurlu bir uyku çekmiştim.

Alarmı kurmamıştım, perdeler yarı yarıya çekiliydi ancak mutfaktan geldiğini varsaydığım tıkırtılar ve konuşma sesleri göz kapaklarımı aralamamı sağlamış ve gerinmemin ardından yatağın ortasına öylece tüneyebilmiştim.

Karşımdaki aynaya yansıyan görüntü pek iç açıcı değildi; saçlarım kuş yuvasını andırır şekilde kabarmıştı, pijamam bolluğunu omzumdan kayarak göstermişti, gözlerimin şişliğiyse dudaklarımla yarışır cinstendi.

Bir an önce toparlanmalıydım, bu yüzden, zemine çıplak ayakla basmam Jimin tarafından yasaklanmıştı, terliklerimi ayağıma geçirip eşyalara çarpa çarpa kapıya ilerledim, kulpu indirdiğim an Yugyeom hyung kocaman gülümsemesiyle taşıdığı poşetleri Hoseok'a uzatmış ve "Günaydın." diye cıvıldamıştı, yoğun çalışma sürecimizde onların da pek görüşmediğini, Hoseok'un duş aldığım sırada bile bitmeyen sızlanışlarını biliyordum, izin günümüzün sabahı Yugyeom'un evimize damlaması tahmin edilir bir olaydı.

Herhangi bir şaşkınlık barındırmayan tınımla karşılık vermemin akabinde banyoya yönlenmiştim ki beline bağladığı çiçekli önlük, genelde Hoseok kullanıyordu, alnına dökülen siyah saçları, az evvel gözüme baka baka yaladığı kaşıkla mutfak kapısının pervazına yaslanmış bir adet Jungkook aklımı çıkarmıştı, görünüşümü hesaba katarsak çığlık atarak uzaklaşmam an meselesiydi.

"Günaydın Taehyung, sabahları ayrı bir güzel olduğunu belirtmiş miydim?" Başını yana eğerek kıkırdayınca dehşete kapıldım; o çiçekli önlüğe rağmen dergi kapaklarından fırlamış görüntüsü çizerken, ben onun evimin sınırlarında ilk kez bulunuşunu çapaklı gözler, salyalı bir ağızla kutluyordum. Tanrım... Utanmıştım. "Sen..."

Boğazımın kuruluğu konuşmamı zorlaştırıyordu, öksürdükten sonra, "Sen burada ne arıyorsun?" demeyi başarabilmiştim.

Tek kaşını kaldırarak, "Sevgilimi?" deyince ağlamaklı bir ifadeye büründüm, bu tür söylemlerine alışmak zamanımı alacaktı fakat Jungkook'un hiç acıması yoktu, haftalardır gerek attığı mesajlara, gerek yalnız kaldığımız durumlarda kurduğu cümlelerin arasına sevgi sözcükleri iliştiriyor, yemeklerimi afiyetle yediğimden emin olmadan odamdan ayrılmıyor, arada bir sağlık bombası olduklarını ileri sürdüğü meyve suyu karışımlarını içmemi sağlıyor, vitaminlerimin saatlerini asla geçirmiyordu.

İ𝖓𝖈𝖔𝖒𝖕𝖊𝖙𝖊𝖓𝖙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin