-29-/Final
Ruh.
Zihnimde tamamıyla bedenden bağımsız bir şeffaflığı karşılarken sadece yarım saat öncesinde hayallerimin çok ötesine yerleşmiş varlığın, vücudun, keşfedilen yahut keşfedilmeyen bölgeleriyle ilişki içerisinde olduğunu anladığım, yabancı ve tanıdık madde.
Yabancı çünkü her ne kadar kendisiyle yakınlık kursam da zihnim somutluğunu kabullenmekten oldukça uzak şekilde seyrediyordu, tanıdık çünkü yaşadıklarım sık sık onunla karşı karşıya kalmama sebebiyet vermiş ve soyutluğunu avuçlarıma kazımıştı.
Zamanı işin içine katınca ise bahsettiğim yarım saat hastanenin bahçesindeki banka tünemiş bedenim için akan zamanla, şu an Yoongi hyungun koluna girmiş, kızımızın başını omzuna yaslamış halde, beni kaybettiğim çiçeklerimden birer örnek sunarak hazırladığı mihrabın altında bekleyen sevgilime doğru yürürken akan zaman arasında literatürlere geçirilmemiş yahut hayatıma giren ve çıkan herkes tarafından gizli bir sözleşme genelinde kabullenilmiş fark bulunuyordu; vakti cisimlerin hareketlerine göre hesaplıyor, güneşi, ayı baz alıyorduk fakat bu alışılagelmiş yöntemlerin çok ilerisinde bir kuram vardı ki bir sistem hızlandıkça onun üzerindeki zaman yavaşlıyordu, birçok fizikçinin aklını kurcalayanlar benim lügatımda kısa, öz açıklamalara sahipti: Jungkook hayatıma öyle bir hızla girmişti ki eksenimi gözünü dahi kırpmadan kaydırmıştı ve işaret parmağıma doladığım zaman olağan ilerleyişini ters yönde düşürmekle kalmayıp bunca yıl kanattığım ellerime rahatlık sunmuş, akan zamanı lehime çevirmişti.
Yoksa katlanamazdım gerçek aşkın getirilerine, omzuma bindirilen yüklere, dudaklarımı kurutan çöl rüzgarlarına, tenimi süsleyen yağmur damlalarına, Jungkook'a, Hanna'ya, babama, arkadaşlarıma, belki de kızıma...
Şimdi titreyen bacaklarımı oynatarak arşınladığım yolun sonunda elim, baba bellediğim hyungum tarafından, sevdiğimin avuçları arasına bırakılırken, kızımız uykulu gözlerini yüzüme dikmişken ve kalabalıktan tatlı bir uğultu yükselirken zaman eski seyrine dönmüş, kırık noktalarından parçalanmasın diye uzuvlarıma iğnelediğim ruhum boşluğuna huşu içerisinde yerleşmişti.
Yeniden saatimi ayın, dünyanın etrafını turlayışına endekslemiştim; akrep, yelkovanın üzerine yığılıyordu Jungkook damatlığıma attığı bakış akabinde iyi günde, kötü günde, hastalıkta, sağlıkta, ölüm bizi ayırana, ruhlarımız gökyüzüne dikilene kadar yamacımda olacağını yemininin arasına sıkıştırmışken, aynı cümleleri biraz değiştirip kırık ruhumu, sonradan kavuştuğum çiçeklerimi yeminime ortak etmişken sevgilimin eli, takım elbisemin açıkta bıraktığı belime meyletmiş ve artık hayatımızın birleştirildiği papazın ağzından döküldüğü an küçük dudaklarını ıslatmış, benimkilere dayamak suretiyle zar zor yerine oturttuğum zamanının eksenini yeniden kaydırmıştı.
Dilinin attığı her darbe ruhumun kırıklarına çarpıyor, kimsenin duymayacağı iniltilerim göğüs kafesimde yankılanıyordu ki yanağıma bırakılan dokunuş sonrası sıkıca örttüğüm göz kapaklarım aralanmış, Yumi'nin dudaklarımızı yoklamakla uğraşan küçük parmağı dolayısıyla şuh bir kahkaha patlatmıştım. "Kıskandı." dedim utancımı saklamak adına bakışlarımı delicesine alkış tutan arkadaşlarıma sabitlemişken; Jimin pembe tütülü elbisesi içerisinde tanımlayamadığı ortama uyum sağlamış Cho hee'nin zıplayışlarına eşlik ediyor, Yoongi duygusallığının sonucu olan gözyaşlarını temizliyor, Hoseok, Hyunjin'in kahkahalarına kendilerinkileri katıyor, Yugyeom çektiği video ile anı ölümsüzleştiriyor, babam anlamsız bir tebessümle bizi izliyordu.
Çenem Jungkook'un kemikli parmakları tarafından kavranana dek özümsediğim tablo, renklerine ayrılınca buğulu gözlerimi onunkilere kenetlemekten geri durmadım. Balları fokurduyordu çehreme değdikçe, attığım kulaçların izleri harelerini oluşturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ𝖓𝖈𝖔𝖒𝖕𝖊𝖙𝖊𝖓𝖙
FanfictionBen, Kim Taehyung, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum, eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum. *Tamamlandı. ! Angst değil ! Bu hikayenin yazarı 'nonkonformist' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendis...