-28-

368 27 0
                                    


-28-










Şahit olduğum manzara karşısında; turuncuya vakıf ama hiç görmemiş bir kör, en sevdiği şarkıyı bilen ama hiç dinlememiş bir sağır, diline meftun ama hiç konuşamamış bir dilsizdim ve dakikalar geçedururken zihnime sarı laleler, ucu sivri ezgisiz notalar, silik cümleler işleniyordu.

Gözlerimi kırpıştırarak açıyor, kulaklarımdaki uğultuya ömür feda ediyor, damağıma batırdığım kancalar sıkı sıkıya bağladığım heceleri kanlı tükürüğümle birlikte dışarı akıtıyordu.

Geceler tıknaz, gündüzler acı verircesine inceydi ve dünya durmuşken kördüm, sağırdım, dilsizdim; ipi gecenin beline geçirirken görüyor, ipi elime dolarken işitiyor, iğneyi arafa saplarken konuşuyordum. Feri kalmamış kumaş parçalarıyla, ruhumun çatlaklarını yamalarmış gibi, hayatımı körün hasretini çektiği renklerle beziyor, gergin bıraktığım iplerden müziğimi yaratıyor, göz yaşlarım dilimin terbiyesini üstleniyordu.

Kabuslarım şişmandı, rüyalarım zayıf.

Aşkım çokça yiyordu, kinim iştahsız.

Ben geceydim, kabustum, aşıktım; Jungkook gündü, rüyaydı, kinliydi.

Doymadım, doymadı.

Hastanede geçirdiğimiz beş günün sonunda artık gitme vaktine ulaşmışken Jungkook etrafa saçtığımız eşyaları toplama işini bir tür oyuna çevirmiş, kıyafetleri katlamadan evvel kızımızın yüzüne sürtüyor ve suratını buruşturmasını kahkahalarla karşılıyordu.

Gece boyu Yumi'nin sızlanışları dolayısıyla uyuyamasak da yorgunluğumuzu geçiştirmenin yolunu yine onun ufak çaplı mızırdanışlarında bulmuştuk; çıkardığı anlamsız sesler, dilini -benimkine benzer- dolgun dudaklarında dolandırışı, eldivene hapsettiğimiz ellerini babasına kavuşmak istercesine havaya kaldırıp sallaması, bacaklarını karnına çekerek feryat koparması, ballı yanaklarından çaldığımız öpücükler, gül kokulu boynundan aşırdığımız nefesler derken Jungkook her şeyi çantaya istiflemiş, kızımızı battaniyeye sarmıştı.

"İyi misin?" dedi bana dönerek, öğlene kadar hastanede kalabilecekken isteğim sonucu erken ayrılışımız sevgilimi endişelendiriyordu çünkü günlerdir bitkinliğimi vücudumdan sıyıramamış, dikişlerimin sızısına alışamamıştım.

Rüyalarımsa peşimi bırakmamak hususunda ısrarcıydı; yavrumu kanlar içerisinde, göğsüme yumulmuş halde gördüğüm kabuslar ciğerlerimi çürütecekken Jungkook avuçlarımı okşuyor, kızım parmağını burnuma sürtüyordu ve gerçek hayatın muazzamlığına anlık bir geçiş yapıyordum, kötü bir gece geçirdiğimin tek kanıtını ıslak ve damarlı gözlerim oluşturuyordu.

Daha fazla endişeye mahal vermeden, ayaklanarak, çantayı sırtlanmış, Yumi'yi kucaklamış sevgilimin koluna girerek omzuna yaslandım. "İyiyim aşkım, hastane boğuyor sadece."

Getirilen tekerlekli sandalyeyi es geçerek kapıya yöneldim, Jungkook kızımızın varlığından arta kalan koluyla belimi sarmalamış adımlarını adımlarıma uydurmuşken birilerini yardıma çağırmayı kabul etmediğim için, insanlardan kaçınmayı huy bellemiştim, homurdansa da koridorları arşınladığımız sürece ağzını açmadı.

Bahçe sınırlarına girer girmez derin bir nefes eşliğinde omuzlarımı gevşetmem ise onu güldürmüştü. "Sen doktorsun Taenie, hastanelerden nefret etmeni anlayamıyorum." Kızımın ismine uyum sağlaması adına taktığı lakabı minik tebessümümle karşıladım. "Şu an doktor değil, hastayım Jungkook. O yüzden hastanelerden nefret etmemi anlamalısın."

Arabanın arka kapısını açarak önce benim yerleşmemi bekledi, ardından Yumi'yi kollarıma bırakınca alnıma dökülen saçlarımı geriye sabitleyip, "Sana doktorken aşık oldum Kim Taehyung, hastayken tapındım." diye mırıldanmış ve dudaklarını burnuma bastırmıştı. "Güzelliğin, güzelliğiniz beni öldürüyor."

İ𝖓𝖈𝖔𝖒𝖕𝖊𝖙𝖊𝖓𝖙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin