-10-

597 42 15
                                    

Başlamadan önce iki şey söyleyeceğim.

1- Bir önceki bölümde Felix ismi değişti. Onun ismi artık Yibo 😌

2- Yugyeom'un burada ikinci bir adı var - gerçekte böyle bir ismi yok ancak burada ben uydurdum - umarım sorun oluşturmaz.

İyi okumalar...

-10-








İç sesim ikiye bölünmüştü; bir taraf beceriksizliğimi, acizliğimi, salaklığımı, kimsesizliğimi acımasızca yüzüme vururken, diğer taraf çaresizliği omuzlarına bindirmiş hakaretleri birer birer yutuyor, bir yandan da ruhuma onu kurtarması adına gözyaşları eşliğinde yalvarıyordu. Ancak hürriyetini elinden almamdan ötürü öfkesini organlarımı parçalayarak gösteren ruhum, tüm zelzenişlere kulağını kapatmak suretiyle kuytusunda debeleniyordu.

Ondan sızan kan zift rengini almış; ciğerlerimi kaplıyor, nefesimi de benliğine katıyor ve kalbime ulaşmadan evvel soluk borumun ucunu köreltiyordu. Şimdi öksürsem hayatımın tam ortası siyah bir lekeyle kaplanır, o lekeye her baktığımda yanaklarım utançla kızardıktan sonra midem karanlığın etkisiyle büzüşür ve çocukluğum masumiyetini kaybettiğinin bilincinde dizleri üzerine çöker, hatıralarında yer edinmiş yanık kek tadını damağından kazımak için haykırır, feryadı sokakta koşturan çocukların kahkahalarına karışırdı.

Azıcık ağlardım belki, dudaklarım tuzlu sıvının yakıcılığında kavrulurken tüm acılara inat gülümser, kabuk bağlamış yaralarımı kavlatıp yeniden iyileşmelerini beklerken kaybettiğim umudu kovalardım.

Koşarken gözlerim kapalı olurdu, ufak bir çukuru göremez ve zemine yapışırdım, muhtemelen kolum kırılırdı ama eve döndüğüm vakit nazlanacağım birinin olmayışı ortadan ikiye ayrılmış kemiğimden daha fazla sancıyla baş etmem gerektiğini fısıldardı acımasızca ve çaresizliği tatmış tarafım ilk defa aralardı dudaklarını: Kolunu sar küçüğüm, kimse yaralarını iyileştirmeye yeltenmeyecek.

Mutfağı toplantı salonu bellemiş, masanın etrafında toplanmışken karşımda oturan Jungkook'un gözlerine bakma isteğimi bastırabilmekle uğraştığımdan zihnimi birçok düşünceyle doldurduğumdan Yoongi'nin
yaptığı açıklamalara odaklanamıyorum.

Tırnağımın kenarıyla oynadığım birkaç dakikanın sonunda Jimin ruhen orada bulunmayışımı fark etmiş olacak ki elime dokunarak dikkatimi çekmeye çalıştı. Dudaklarını kıpırdatarak "Dinle." dediğinden gözlerimi kollarını göğsünde birleştirmiş, hararetini hiç yitirmeksizin konuşan Yoongi'ye çevirdim.

"Bugün, burada..." dedi elleriyle içine sıkışıp kaldığımız mutfağı işaret ederek. "Problemleri çözeceğiz. Çünkü sıkıldım, anlıyor musunuz? Kendi çapınızda bir şeyler yaşayıp, sorumluluklarınızı göz ardı ederek bir yere varamazsınız. Sizleri şu ana dek anlatmanız hususunda zorlamadım fakat artık sessizliğiniz canıma tak etti, şimdi hepiniz ne sorununuz varsa dökeceksiniz ve birlikte toplayacağız." Parmağını ileri uzattı. "Evet Yugseok çifti, önce sizden başlayalım."

Yugyeom, Yoongi'nin onları tanımlama şekli dolayısıyla yüzünü buruşturup, "Yugseok ne yahu? "diye cırlarken, Hoseok sadece omuz silkmiş ve "Biz çift değiliz." diye mırıldanmıştı. Yine de Yoongi'nin sabrının sınırlarını yeterince zorladığımızdan aralarında bir tartışma yaratmak yerine sessiz kalmayı tercih edip, birbirlerine sırtlarını dönmüşlerdi.

Resmen yaşlarımızın getirdiği olgunluğu üstlenmiyor, aksine lise çağındaki çocukların sergileyeceği davranışları hiç çekinmeden uygulamaya döküyorduk ve aslında bu durum - her ne kadar çocuksu davranışlarımın farkında olsam dahi - beni de rahatsız hissettiriyordu.

İ𝖓𝖈𝖔𝖒𝖕𝖊𝖙𝖊𝖓𝖙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin