-31-/Özel Bölüm 2

468 28 4
                                    


-31-/Özel Bölüm 2






"Tarih tekerrür eder." ibaresine inanıyordum; hayatımın evreleri, neredeyse, bu sözün ışığında ilerlemiş, beraberinde umutsuzluğu da sürüklemişti ancak bir noktada lanetlenmiştim ve yürüdüğüm yolları aydınlatan lambalar patlayarak attığım adımların gidişatını zamanın olağan akışından uzaklaştırmakla kalmayıp, belirsizliğin paslı çivilerini tatmama sebebiyet vermişti ve o paslı metallerden kanıma bulaşan tetanoz hastalığı, çene kaslarım dahil, uzuvlarıma hükmetmemi zorlaştırırken sonumun gülümseyişime yenilmiş bir ölüme dayanacağı ihtimalini görmezden gelememiştim çünkü müdahele edilmeyen tetanoz hastaları, kaslarının hakimiyetini kaybettikleri için, atmaktan vazgeçen kalplerini önemsemeksizin gülümserlerdi.

Ölüme gülümsemek.

Somutun, soyuta karıştığı bu tabiri yaşamadığımı söyleyemezdim; Hanna'ya bağlılığım nefes almasına izin vermiyordu ciğerlerimin, güneşin doğuşunu öksürüklerle karşılıyor ve ilk aşkımın ellerinden zehirle ehlileştirilmiş şaraplar tüketiyordum, zihnimi daraltmadığı halde vücudumu felcin sınırlarına sürükleyen bu zehir; bazen Hanna'nın tatlı bir sözü, pervasız dokunuşları, öylesine alınmış rüya kapanını karşılıyordu, üzümü mayalayan etken madde ise ruhsuz öpücüklerdi.

Jungkook'u gördüğüm gün hissettiklerim de farklı duyguların çemberini oyalamamıştı aslında; aynı renk iplere, motiflere sahipti ve asfalta akıttığım kahvenin önderliğinde lekelenmiş, kahve zehrin fokurdamasını sağlamıştı.

Acaba Jungkook da kokusunu almış mıydı kimyasalların, o yüzden mi posalaşmış bedenimi kaldırıma taşıyarak göğsüme süzülen, sadece benim farkında olduğum, kanları temizlemişti? İsminden ve hamile kalabildiğinden başka bir haltını bilmediği yabancıya sunduğu ilgiye karşılık şaşkın naralar bırakmamıştı belki, yükselen ateşimi soğuk elleriyle dindirmesi, kucağını bana sunması görevden ibaretken sorgulamazdı aklının oyunlarını ve kestiremezdi bir adamın yaşantısını tekrarlardan sıyırabileceğini, o kişinin tutulduğu lanetin boynunu dahil olacağı mucizelerin ağırlığıyla ezebileceğini.

Ben de yeni bir takıntıya yelken açmışlığımı umursamazdım; sevgilisinin varlığını, beni yalanlarıyla kandırdığını öğrenmeme rağmen, sırf sevdiğimin elimden kayıp gitmemesi adına, ondan hamile kalmayı göze alamazdım.

Kapılar çarpılmazdı, çatlamazdı köprücük kemikleri, kırık ruhumla dolaşamazdım karanlık diyarlarda ve düştükçe açılan sıyrıklarıma nüfuz eden, Jungkook'un orblarından akıttığı ballar engelleyemezdi organlarımın çürümesini.

İkinci kez tarihi yanıltamazdım.

Yumi'nin doğumun aksine yalnız kalmayacağımı, etrafımda süregelen hareketlenmeler ıspatlıyordu; Jimin hastaneyi oraya varış süremiz hakkında bilgilendirirken, ameliyathanenin hazırda bekletilmesini keskin bir dille belirtmişti, Yoongi biz hastaneye varmadan doğum çantamızı alıp geleceğinden bahsediyordu, Yugyeom çocukların kontrolü meselesini üstlenmişti ve bağırışmalarımızın, daha çok benim sebepsiz debelenmelerimin, nedenlerini açıklıyordu ve Jungkook ellerini ellerime kenetlemiş, rahatlatıcı cümlelerini sunuyordu zaten sakinliğini kaybetmeyen benliğime. "Yumi." diye seslendim Yugyeom'un anlattıklarına inanmadığını gösteren bir ifadeyle kapı aralığından bizi izleyen kızıma, Yugyeom'un olaylardan etkilendiğime dair zırvalamaları Yumi nezlinde komik sözcükler olarak kalmaya mahkumdu. "Yanıma gelir misin tatlım?"

Belime ufak ufak dokunan ağrı ve kasıklarımdaki karıncılanmalar rahatsız edici boyutta değildi, Yumi'ye hamile kaldığım dönemin aksine tehlikeli noktalara ulaştırmadığım stres seviyem, yaptığım egzersizler, dengeli beslenmem şimdiki hamilelik sürecimi kolaylaştırmış, sancılarımın yoğunluğunu önemli ölçüde azaltmıştı. En azından idare edebiliyordum. Kızım yamacıma sokulunca,
"Sana kardeşine kavuşma sürecimizi anlatmıştım, hatırlıyor musun?" diye mırıldandım, hızlı konuşarak nefeslerimi tüketmemeye dikkat ediyordum. Yumi dudaklarını büzdü. "Hastaneye mi gideceksiniz?"

İ𝖓𝖈𝖔𝖒𝖕𝖊𝖙𝖊𝖓𝖙Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin