-4-
.
Özgürlüğü tatmış olanlar mahkumiyetin anlamını ezbere biliyordur.
.
Uçmak eylemini kanatlarla bağdaştırmayı bırakmıştım ancak bunu ayağının dibine dökülen tüyleri pervasız gözlerle izleyen ruhuma anlatmakta zorlanıyordum. O bedenimden ayrı düşünmesine rağmen bağımsız hareket edemeyişinin matemini, yaktığı mumu tek nefeste söndürüp karanlığı buram buram kucaklayarak kutluyordu. Siyaha adımlamışken göz bebekleri büyümüş, etrafına bezenmiş tuzakları ayırt etmeye çalışmakla meşguldü; çünkü özgürlük onun için kaybedimemesi gereken yegane gerçeklikti.
Bu yüzden karşısında dikildiğim kapıyı çalmaktan çekiniyor, hırkamın cebinde dinlendirdiğim ellerimin terlemesini engelleyemiyordum. Belkide şifreyi hala değiştirmemişti, eve girmeme mani hiçbir sebep yoktu ortada. Yinede bulunduğum konum midemi bulandırıyor, sırtımdaki hançerlerin varlığını hatırlatıyordu.
Başıma çakılan çiviler beynimi zangırdatırken cesaretimi dürtükleyip zilin boş sokakta kısa süre yankılanmasını sağladım. Kurumuş dudaklarımı dilimle yokladığım sırada demir kapı hafif bir gıcırtı eşliğinde açılmış denk geldiğim gözler ayağıma geçirdiği prangaları şıngırdatmıştı. Elini kapının kulpundan çekmeden beyaz sabahlığının önünü alel acele kapattı ve şaşkınlığını sesine katarak, "V?" diye fısıldadı.
Bugün odasında gerçekleştirdiğimiz konuşmanın ardından kapısına kadar geleceğimi elbette tahmin edemezdi, hele buğulu gözlerimi ona değdirmem imkan dahilinde değildi; yine de saniyenin ondan biri süresince kalbimin huzurla attığını yalanlayamazdım. Alışkanlık, aşk ve nefreti sollayacak duyguların başını çekiyordu.
Ayakkabımın ucunu çamurla kirlettiğim zemine sürterken çocuk misali öne arkaya sallanıyordum. Burnumu her çekişimde Hanna sabırsızlıkla soluyordu, merakını yadsıyamazdım. Aldatıldığını öğrenen bir adam akşamın bir vakti neden onu aldatan kadının kapısını çalardı ki?
Mahkumiyetin örümcek ağından daha güçlü ağlarına takılacağımı bile bile kafamın dikine gitme sebebim neydi? Ona... İhtiyaç duyduğumu, zihnimi vurmuş zelzelenin artçılarını kaldıramadığımı, enkaz altından uzanan elimi tutmasını istediğimi söyleyecek miydim?
"Neden geldin V? Bir sorun mu var?"
Anaç tavrına bürünmüştü yeniden, ne zaman çocukluğuma sarılıp çıksam karşısına otoritesini bir yana bırakır ve cümlelerini özenle kurardı. Sanki beni hiç kırmamış, kalbime asit damlatmamışcasına tınısını yumuşatır ve koştuğum sırada yaraladığım dizlerime üflerdi.
O anların birinde salınmaya başlamışken aramıza üçüncü kişilerin giremeyeceğine emindim ancak yanılmıştım. Kendimi ifade edememişken, dizlerim kanından arınmamışken Bay Wu patlamış mısır kasesiyle eşimin yanındaki yerini gocunmadan, gururla aldı.
Yapmacık gülüşü kemikli çehresinde aykırı durmuştu, giyindiği pijamaların ise şahsıma ait olduğunu biliyordum. "Merhaba Taehyung." dedi ve kaseden birkaç mısırı avuçlayıp ağzına attı. "Bizde film izleyecektik, dilersen eşlik edebilirsin."
Kendimi toparlayarak önünde eğildim."Teşekkür ederim Bay Wu, rahatsızlık vermeyeyim. Ben... Eşyalarımı almak için geldim, bilirsiniz kıyafetler falan."
Anladığını belli etmek adına başını salladı, mısır kasesini ayakkabılığa bırakırken Hanna'nın saçlarının arasına minik bir öpücük kondurmuştu. "Hayatım valizler odadaydı sanırım, ben onları getirirken Taehyung'u içeri davet etmeye ne dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ𝖓𝖈𝖔𝖒𝖕𝖊𝖙𝖊𝖓𝖙
FanfictionBen, Kim Taehyung, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum, eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum. *Tamamlandı. ! Angst değil ! Bu hikayenin yazarı 'nonkonformist' olup, hikaye ile ilgili tüm haklar kendis...