Hayatımda her zaman zorbalık gören insanların diğer herkesten daha yararlı olduğunu gördüm.
Diğer sayfada da belirttiğim gibi, derslerimden çok memnun değildim fakat derslerim kötü de değildi. Pek çalışmayı sevmezdim, derste dinlediklerim de yeterdi zaten. Yani sınıfta şu "gizli çalışan çocuk" denilen kişiydim fakat aşırı bir çalışmam yoktu.
Dediğim gibi derslerim kötü değildi fakat memnun değildim. Genelde öğretmenlerin notlar bakımından takdir edeceği öğrencilerden olsam da okulumda her zaman en kötüsü olmaya itildiğimden kendimin farkına varamadım hiçbir zaman.
Jun'un ailesi varlıklıydı, o zamanlar ailesinin içini çok bilmesem de kendisinin tavrından az çok kötü bir ailesi olduğunu tahmin edebiliyordum. Bunu neden belirtiyorum biliyor musunuz? Çünkü öğretmenlerim kimsesiz benin aksine, hayatımı mahvettiği halde Jun'u savundular. Öğretmenlerim de okuldaki diğer herkes gibi içten içe bitişimi izlediler sadece.
Bazen büyükanneme çok kızıyorum, eğer kendini biraz olsun belli etmiş olsaydı en azından gördüğüm zorbalıktan kurtulur veya okulumu değiştirebilirdim. Fakat beni sevmezdi, annemle babamın evlenmesine karşı olduğundan yıllar önce ailemle iletişimi kesmiş. Sonrasında da başına bir bela olarak kaldığımdan sadece ekonomik olarak destek oldu. Tabii ne kadar destek denilirse.
"Derslerin oldukça iyi." yeni matematik öğretmenimiz Hoseok hyung -o zamanlar Bay Jung derdim ama şu an böyle bahsetmek garip geliyor- beni öğretmenler odasına, yanına çağırdığında oldukça gerilmiştim. Şimdiyse elinde bir kağıt tutuyor ve karşıda oturarak kağıdı inceliyordu. "Fakat çoğu derste uyuduğunu gördüm, biraz umursamıyor gibisin."
Bir şey demedim, çok umursadığım söylenemezdi çünkü başımda daha büyük dertler vardı. Param olduğundan umursamama gerek kalmıyordu, açıkçası Jun'un ödevlerinin çoğunu yaptığımdan aklımda kalıyordu dersler. Ek olarak kendim üstüne biraz ilave ettiğimde aklımda kalması gereken yerler zihnimde oluyordu çoktan.
Dersleri ciddiye alarak çalışsaydım belki de sınıfımda birinci olabilirdim. Fakat o zamanlar düşündüğüm şey "ne gerek var" mantığıydı. Param vardı sonuçta, çalışmama gerek var mıydı?
"Ödevlerini yapmadığını ve dersleri dinlemediğini görüyorum. Çalışırsan çok iyi yerlere gelebilirsin Jimin." Hoseok hyung bana ciddiyetle baktığında derin bir nefes aldım. "Gerçekten zeki - akıllı artık her ne denirse, öylesin. Potansiyelin varken kullanmalısın. Sadece matematik sınavında öğretmeninin öğrettiği şekilden farklı yaparak yüksek bir not almandan bile anlayabiliyorum bunu."
Başımı öne eğdim sadece. Dersler umrumda değildi, tek istediğim şey bu okuldan kurtulmaktı. "Derslerimin i-iyi olmasına ihtiyacım yok." Hoseok hyungun kaşları havalandığında tırnağımla parmağımdaki etleri yolmaya başladım. "Param var."
Sonunda anlarcasına kafasını salladığında önündeki kağıdı bırakıp başka bir kağıtla ilgilenmeye başladı. Benimle işi bittiği için gidebileceğimi düşünerek tam izin isteyecekken kesti beni. "Gelecekle ilgili bir planın var mı peki?"
"Şu anki tek planım okuldan kurtulmak." bunu söylediğimde başını kağıtlardan kaldırarak baktı bana.
"İstediğin bir meslek, ilgili olduğun bir alan yok mu?" tekrardan derin bir nefes aldım.
"Varsa bile umrumda değil, bir hayalim yok." birkaç saniye gözlerimin içine baktı. O zamanlar anlamadım, o zamanlar farkına varamadım fakat hayallerimin olmasını istediğini belli etmişti bakışlarında. Mutlu olmamı istemişti.
"Ailen-"
"Yok." cümlenin devamını duymaya bile katlanamadım. Anında kestim onu, sorularını arttıracaktı yoksa.