Bir zamanlar geçmişimden kurtulamazsam geleceğimin ellerimden kayıp gideceğini düşünürdüm.
Konu yine geldi geçmişe. Dediğim gibi, eğer kendi benliğim böyleyse bu geçmişimden kaynaklıdır. O yüzden hayatımın her zamanında geçmişimle bir bütünüm.
Şu an geçmişimden çekinmesem de 18 - 19 yaşlarımda bir sır gibi saklardım geçmişimi. Ailemin beni tek başıma bıraktığını, oralardan kaçıp Seoul'e geldiğimi bilmesinler isterdim.
Yoongi'ye bile sadece bir kaza sonucu ailemi kaybettiğimi anlatmıştım. Oradaki her şeyi, herkesi terk edip gittiğimden habersizdi.
Kurtulmak istedim, ailemle yaşadığım o ev bana ağır geldi. Tek başıma dört duvar arasındayken yalnızlığım o dört duvarı yıkıyordu başıma. Bırakın evi, tüm şehir; tanıdığım herkes ağır geldi bana. Dayanamadım ve taşındım. Kaçtım çünkü en kolay kurtuluş yolunun bu olduğunu düşündüm.
"Park Jimin!" tüm korkaklığımla çıktığım okul kapısının önünde bir korkaklığımla daha yüzleştim. Karşımda iki yıl öncesine kadar en yakınım olan, hiçbir şeyimin saklı olmadığı biri duruyordu. Arkadaşım demeye dilim varmıyor, çünkü o zamanlar benim için geçmiş, geçmişte kalmıştı.
En az on saniye boyunca hiçbir şey söyleyemeden baktım uzun zaman sonra gördüğüm bedene. Değişmemiş, aksine mükemmel yüzü güzelleşmişti. Dolu gözlerim acılarımı belli ettiğinde Taehyung hızla birkaç adım atıp bedenimi kolları arasına almıştı.
Sarılışına karşılık veremedim, hatta okulun önünde sarıldığı için onu ittirmeyi bile düşündüm. Tek yapabildiğim şey dolan gözlerimden firar eden yaşları hissetmekti.
"Seni çok ama çok özledim, aptal!" Taehyung ağlamasının arasından konuşurken sarılışını sıkılaştırdı. Bununla huzursuzlukla kıpırdandığımda yanımda neler olduğunu anlamaya çalışan Yoongi hızla ayırdı bizi.
"Sen kimsin?" Yoongi beni kendine çekip koruması altına aldığında tek dileğim sessiz gözyaşlarımın durmasıydı.
Taehyung, Yoongi'ye şaşkınlıkla baktığında bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirdi. Yoongi tek koluyla tüm omzumu kaplayarak beni yanında tutarken küçülmüş hissediyordum.
"Asıl bunu benim sana sormam lazı-"
"Sevgilisiyim." Yoongi sinirle sözünü kestiğinde yine gerildim. Sinirlenmesini istemiyordum. Aslında sinirlenmesinin sebebi de bana bir şey yapacaklarından korkuyor olmasıydı. Onu da anlıyordum, hatta şu an daha iyi anlıyorum.
Taehyung şaşkın bakışlarını bana attığında burukça gülümsedi. Çok da uzun olmayan bir süre öncesine kadar aramızda en küçük bir sır bile olmazken şimdi “sevgilim” beni ondan koruyordu.
"Jiminie, sevgiline" derin bir iç çekti, konuşmakta zorlanıyor olmalıydı. "en yakın arkadaşın olduğumu söyleyebilir misin?" o an Yoongi'nin yüzünü göremesem de kaşlarının havalandığını anlayabildim. Bana sorarcasına baktığında tek yaptığım başımı aşağı yukarı sallamaktı.
"Artık arkadaşıma sarılabilir miyim?" Taehyung, Yoongi'ye sitem edercesine sorduğunda daha fazla dayanamayıp Yoongi'nin kolunun altından çıktım ve Taehyung'a tüm gücümle sarıldım.
O an anladım ki, buna kesinlikle ihtiyacım varmış.
Taehyung da ağlamalarının arasından kollarını sımsıkı bir şekilde bedenime doladığında aklımdaki düşünceler çok netti. Onu özlemiştim, onu kesinlikle çok özlemiştim ve ona çok ihtiyacım vardı. Beni affeder miydi bilmem, tek bildiğim onun hala en yakın arkadaşım olduğuydu.