Geçmişe dönüp baktığımda birçok pişmanlık karşılıyor beni.
Gerçekten güzel bir lise hayatı isterdim. Arkadaşlarım olsun, onlarla takıldığım için geç kalmama kızan bir annem olsun isterdim. Sevgilimle buluşmam için cebime para sıkıştıran bir babam olsun, bazen annemle didişsin isterdim.
Ne de çok isteğim varmış...
Zaman bana isteklerimin canımı daha fazla yakacağını öğretti. Sadece istemek, sahip olamamak bile çok üzüyordu beni. Başkalarının varken neden benim yok, diyeceğime istememeyi seçtim. Belki istemezsem üzülmem, diye düşündüm.
Fakat söyleyin bana, huzuru herkesin istemeye hakkı yok mudur?
Tüm istediklerimi bir kenara atalım, tek istediğim şey huzurdu. Huzurlu bir hayat, huzurlu bir eğitimdi. Kimseye bir zararım yokken huzurumu bozmuşlardı, huzur benim hakkımdı oysa. Ve sadece beni bana bıraksalardı, huzurlu hissedebilirdim.
Her neyse, hiç unutamadağım bir kısım var. Yakalandıktan sonraki normallik. Hiç böyle olmasını beklemiyordum açıkçası. Yoongi'yle nereden baksanız iki yıldır arkadaştık ve bir şeyler yapmadan durması şaşırtıcı geliyordu.
Tam olarak bir hafta boyunca bu konu hiç açılmadı bile. Ailesine söylediğini biliyordum fakat ailesi bile bir şey demedi bana. Şaşırmıştım, itiraf etmek gerekirse biraz da kötü hissetmiştim.
Aslında zaten bu işe karışmamasını istiyordum çünkü yaşadıklarımı yaşardı belki de. Tamam, benim kadar ezik görmüyordum onu ama bana bunları yapan insanların nasıl kişilikler olduğunu fazlasıyla biliyordum. Fakat insanım, bencillik gibi bir duygunun esiriyken değersiz hissetmemem biraz zordu.
Yaralarıma merhem sürmeyi hiç kesmedi ama konuyu bir kez olsun da açmadı işte. Unuttuk sandım, sevindim de. Konuyu kapattık ve karışmayacak sandım. Karışmaması rahatlattı çünkü dedim, görmemesi gerekiyordu. Görmemesi ve yaşadıklarımı yaşamaması.
Fakat sanırım tanrı beni sevmiyor, istediğim hiçbir şey olmuyor çünkü. Zaten herkesin hakkı olan huzurdan beni mahrum bırakmışken bunu yapacak olmasını düşünmem bir hata. Aslında büyük resme bakarsak şu anki halimin olmasında istemediğim o şeylerin olması oldukça etkili. Fakat bir kere daha o zamanlara gitsem, bir kere daha Yoongi'nin benden uzak durmasını ve huzurlu hayatına devam etmesini isterdim.
Kusura bakmayın, karıştı biraz. En başından anlatmaya başlamalıyım...
Son yaptıkları ağır olduğu için bir haftadır beni dövmeseler de ödevlerini yaptırıp, ayak işlerini halletmek için kullanmaya devam ettiler. Bu bir haftada çok sorun olmadı açıkçası çünkü diğer haftalara nazaran daha rahattım.
Haftanın ilk günü, üzerimde bir yorgunlukla en arkadaki sırama gittim ve öğretmenin gelmesini bekledim. Haftasonundan sonra okula gelmek fazlasıyla zordu, gün bir an önce bitsin istiyordum.
Dediğim gibi, benim istediklerim hiçbir zaman olmaz. Bundan tam olarak nasıl emin oldum biliyor musunuz, sınıf rehber öğretmenimizle beraber sırtında çantasıyla sınıfa giren Yoongi'yle.
O anı unutamıyorum, sınıfa girdiğinde nefesimin kesilmesi ve kocaman açılan gözlerimle gizleyemediğim şaşkınlığım hala çok taze. Benimle göz göze geldiğindeki yüzündeki hafif tebessüm, çok taze.
"Çocuklar, yeni öğrencimize selam verin." öğretmenimiz konuştuğunda ona şaşkınlıkla bakmaya devam ettim ve aklımdan binbir çeşit senaryo geçirdim.
"Ben Min Yoongi, okulunuzun yeni öğrencisiyim. İyi geçinelim." tebessüm ederken konuştuğunda olanların bir şaka olmasını diledim. Bunu yapmamıştı değil mi? Bu kadar ileriye gitmemişti, diye düşündüm o dakikalarda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fuck the bullies
Fiksi PenggemarBen bakmaya bile kıyamazken, sana nasıl zarar verebilirler?