Hoseok hyunga söz vermiş olsam da dersleri dinlemeyi bıraktım.
Kafamı toparlayamıyordum, çok dağınıktı ve düşüncelerim asla tek bir konuda birleşmiyorlardı. Tek yapabildiğim derste kafamı koyup yatmak oluyordu ve inanır mısınız, artık Hoseok hyung bile kızmıyordu. Biliyordu nasıl bir acı çektiğimi.
Sevdiğiniz, her şeyiniz olan kişi gözlerinizin önünde eriyorsa ne yapabilirsiniz ki?
Yoongi'm çok yoruluyordu o dönemlerde. Teşhis koyulalı birkaç ay olmuştu ve o zamandan beri kemoterapi görüyordu. Saçları döküldü, gizlice ağladı ama ben gördüm. Benim sevgilimin saçları çok ama çok güzeldi.
Saçlarımı kestirmek istesem de benim saçlarımı çok sevdiğini söyledi ve onun için uzatmaya karar verdim. Onun yerinde de saçım olmalıymış, öyle derdi hep.
Şu anda saçlarım çok da uzun değil, artık ihtiyacı yok.
Gözlerimin önünde erimesi beni mahvediyordu, ona belli etmemeye çalışıyordum çünkü dediğim gibi; ben güçlü ve iyi olmalıydım ki o ayakta kalabilsindi.
Okulu uzaktan okumayı istesem de Yoongi böyle bir şey yapmamamı söyledi. Değiştiğimi biliyordu, sorun etmiyordu o yüzden. Okula gitmem ve normal hayatıma devam etmem konusunda ısrarcıydı.
Öte yandan Jungkook ve Taehyung çıkmaya başlamıştı o dönemlerde. Şu an evliler biliyor musunuz, evlenmişler. Onlar adına mutlu oldum çok.
Ayrıca Hoseok hyung artık benim için Bay Jung değildi. Artık gerçek anlamda hyungumdu ve yakındık fazlasıyla. Tabii o zamanlar sezmiştim bazı şeyleri. Seokjin hyungla aralarında garip bir elektrik vardı, Seokjin hyungu abimden başka biriyle kabul etmem zor olsa da onun da mutlu olmaya hakkı olduğundan sorun etmedim. Onlar da hâla beraberler ve evliler, onlar adına da oldukça mutluyum.
Her neyse dediğim gibi Yoongi birkaç aydır tedavi oluyordu ve ben birkaç aydır sıramda tek başıma oturuyordum. Jun bana hala bulaşmaya çalışsa da artık onu takmıyordum ve okuldakiler artık beni ezik olarak görmüyorlardı. Yani zorbalık görmüyordum artık fakat yine de mutlu değildim.
Çünkü tanrı beni sevmiyor.
Yine kafamı sıraya koyduğum bir günde sırama gelen bedeni hissetmemle umursamadım. En iyisi böyleydi, yokmuş gibi davranmak. Ayrıca artık benden korkuyorlardı çünkü dediğim gibi, artık bir ezik değildim. Bir anda kişilik değiştirmiş gibi hissediyordum. Oysa bana güç veren tek şey Yoongi'mdi, akşam onun yanına gittiğimde gülebilmeliydim.
"Hey," sesi geldiğinde yine duymamazlıktan geldim, Jun'un biletini kesmeme az kalmıştı. Sadece doğru zamanı bekliyordum. "uyan artık." histerik bir kahkaha atmıştı.
Delirmişti çünkü.
"Bulaşma Jun." arkadaşı onu çekiştirdiğinde benim başım hala sıramdaydı.
"Yazık, sevgilisi ölüyor." yine delirmiş kahkahalarından attığında beynime kan sıçradığını hissettim. Ne dediğini sanıyordu o?!
Hiç düşünmeden ayaklandım ve tek elimle boğazını sıktım. Bununla herkes susup bize baktığında sakin kalmaya çalışıyordum, bir şey yoktu.
Yoongi'm iyiydi, daha iyi olacaktı da.
"N-nefes alamıyorum." arkadaşları bana bir şey söyleseler de dinlemedim.
"Sen," yüzüne iyice yaklaşıp tüm öfkemle ona baktım. "ölmek için yalvaracaksın bana. Sevgilimle beraber seni izliyor olacağız."
Hmhm.
Aynen öyle, yalvaracak.
Boğazını bıraktığımda öksürerek yere çöktü. Sakinleşebilmiştim fakat onun unuttuğu bir şey vardı. "Özür dile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fuck the bullies
Fiksi PenggemarBen bakmaya bile kıyamazken, sana nasıl zarar verebilirler?