29

17.6K 612 54
                                    


Banyoda Kenan'ı görmem halüsinasyon olmalıydı. Başka açıklaması yoktu. Doktor dediğin her bulduğu ilacı dener miydi? Oya'ya uyan kafamı...

Gözümü kapatıp başımı hızla salladım. Kısa süreli bir şey olmalıydı. Gözlerimi açınca gitmeliydi. Gitmedi. Tekrar denedim ve gözlerimi açtım. Kenan hâlâ karşımda durmaya devam etti.

Hay şansıma...

Dokunarak gerçek olup olmadığını anlayabilirdim. Çok güzel bahane de olurdu ama totoşum yemedi. Birkaç adım geriye gittim. "Senin burada ne işin var?" Dedim kontrol edemediğim ses tonumla.

İsyanım kaderimeydi ama ses tonumdaki yükselmeyi suçlayıcı olarak algıladı. Ben de onun yerinde olsam öyle anlardım. Ama belli etmemeye çalıştı. Şaşkınlığınıysa gizlemeye gerek duymadı. Gayet belirgindi. Onun da benim evimde beni beklemediği çok belliydi.

Çok zor durumdaydım. Üstüne atlama ve çemkirip kapı dışarı atma fikri zihnimde ölümüne kapıştı. Kapışmaya da devam etti. Bir banyo fantezisiyle başlamak herkese kısmet olmadı.

"Lojmanda tadilat varmış ve benim haberim yoktu. Borular falan her yer her yerde. Tabii bir de su yok." Biraz durup düşündü ve aklına gelenlerle heyecanlı heyecanlı kendini açıklamaya devam etti. Bunlar olurken havlu bir damlayı daha kapıverdi. Yangın var diyerek bağıracaktım. Çok az kaldı.

"Ne diyorum ben!" Elini alnına yavaşça vurdu. Sen ne dersen diyebilirdin. Benim aklım uçak modundaydı. "Baştan anlatayım. Yürüyüşe çıkmıştım sonra da eve geldim. Baktım su yok. Arkamdan telaşla Sarp geldi."

Abim zaman kaybetmeden Oya'ya yalvarmaya gitti. Buna hiç şaşırmadım. Berra'yla Onur aynı evdeydi. Orası tamamdı. Bu abim de kesin Oya'yla yalnız kalmak için Kenan'ı buraya gönderdi.

Vay çakal...

Ahh Kenan, zaman nasıl kötüydü. Arkadaş kim oluyordu; babana bile güvenmeyecektin. Şu an Oya ve abim bir aradaydı. Aklım yavaş yavaş gelmeye başlayınca düşündüm. Makina gibi hızla ilerleyen beynim olayları birleştirince beynimin algıladıklarıyla gözlerim açıldı. Fark ettirmemek için kendimi toparlasam da Kenan'ın kaşları çatıldı. Sorgulamaya başlamaması için konuştum.

"Abim geldi sonra?"

Aynı şey abim için de geçerliydi. Ava giderken avlanabilirdi. Bu devirde kardeşine bile güvenmeyecektin. Şahsen ben kendime hiç güvenmiyordum.

"Abin 'Kızlar evde yok. Gece de gelmeyecekler. Duşunu rahat rahat alıp gel. Ne olacak?' dedi." Kendini gösterdi. "İşte buradayım."

Kendini anlatmaya çalışırken aklına gelenleri hızlı hızlı sıralaması ve sıralarken yüzünün şekline gülümseyecekken durdum.

Bir su damlası daha favorilerinden kendini aşağı bıraktı. Bazı zamanlar su damlası olmak isteyebilirdin. İşte o zaman bu zamandı. Damlayı takip ettiğimi anlamış olmalı ki çenemi kavrayıp yukarı kaldırdı. Bunu da yeterli bulmamış olmalı ki boşta kalan başparmağıyla yanağımın bir kısmını okşuyordu. Hâlâ çenemi tutmasa belki ağzım açık kalabilirdi.

Okşamasıyla ve önümde durmasıyla engellemeye çalıştığım hormonlarım Süper Mario oyununda mantara dokunmuş gibi kocaman oldu. Tavan yaptı; arşa çıktı. Nabzım hızlandı; gözbebeklerim büyümeye başladı. Kan basıncım yükselmesiyle damarlarım genişledi. Beynime gitmesi gereken kan başka yerlerimde toplandı ve ayvayı yedim. Hem de mecazi anlamda...

"Üşüyorsundur sen. Hadi üstünü giyin. Ben çıktım." Aceleyle konuşup arkamı dönecekken bu kez belimden kavrayarak engel oldu.

Üstünden şaşkınlığını atınca kendine has kibirli ve küstah gülümseyişi yüzüne yerleşti. "Benimle görüşmemek için ameliyathanede yatıp kalkmanın nedeni şimdi anlıyorum."

Yutkundum ve ses tonumu ayarlamaya çalıştım. Sonuç: Yeniden ayarlayamadı. "Nedenmiş?" Vücudum onun çekimine kapılırken kuyruğu dik tutmaktan geri durmadım.

"Yanımda daha çok etkileniyorsun." Dümdüz olan dudağının bir tarafı yine yukarı doğru kalktı ve bakışlarım oraya düştü. "Hem de çok..." Ses tonunu düşürmesi ve ayan beyan ortada olan tavrına sinirlendim. Elini ittirerek ondan uzaklaştım. Ondan etkileniyor olabilirdim; önceden bunu söylemiş de olabilirdim. Şimdi kabul edecek miydi. Hayır! O sürünürken birden yükseklerden konuşmasına izin verecek değildim. Bu durumumda bile...

"Etkilendiğim ve ben de iz bıraktığın yok. Varsa da eskidendi." Eskidendi vurgulandı. Tik. Ses tonu ayarlandı. Tik. Kullandığım kelimeler vücut diliyle de perçinlendi. Tik. "Yükseklerde uçmak sende iyi kafa yapmış." Helikopter kullanmasına da laf edip karşı atağı için savunmaya kendimi hazırladım.

Çıplak ayaklarıyla banyodan uzaklaşan benim yanıma geldi. Çıplak olan sadece ayakları da değildi. Bir havlu vardı. Sadece havlu... Tek havlu... Elinin tersini çenemden başlayarak elmacık kemiklerimden gezdirdi. Sonra önüme doğru gelen saçlarımı da alıp kulağımın arkasına koydu.

Sessiz kaldı. Sinir krizleriyle, öfke nöbetleriyle, laf atışmasıyla kolayca başa çıkabilirdim. Ama bu sessizlik -nasıl desem- sinir bozucuydu.

Elini sırtıma koydu. Sonra sırtımdan hayali bir yol çizip aşağı oyalanarak belime indi ve aramızdaki mesafeyi yok etti. Sonra daha aşağıya indi ve nazikçe kavradı. Elinin sıcaklığı eteğimin üzerinden tenime nüfus etti.

"Teninde gezen ellerim de görünür bir iz bırakmıyor sende." Kulağıma doğru eğildi ve nemli saçları tenime değdi. "Ama etkilenmediğini söyleyebilir misin?"

Ağzımı açacakken başını onaylamaz şekilde salladı. Boştaki elini dudağıma değdirdi.

"Sen inkâr etsen de..." Elini dudaklarımdan kaldırıp kalbimin üzerine koydu. "Kalbin ele veriyor." Kalbimin üzerinden kaldırdı ve sağ gözümün üstüne koydu. "Gözlerin ele veriyor." Gözümden kaldırdı. Elini göğsüme koymasıyla beni duvara iyice yanaştırdı. Vücudumuzun büyük bir kısmı fena şekilde temas etti. Başını aşağı indirip dudaklarıma doğru hizaladı. Sol elindeki göğsümün bir kısmını sıktı. "Bunlar da seni ele veriyor."

Ellerimi yukarı kaldırdım. Dudağımı dişimle ezdim ve "Madem yakalandım. Cezama razıyım komutanım." dedim.

Bölüm sonu çekiştirmesi?

30.12.2022

Nasıldı?

28. Bölüm bildirimin geç geldiği zaman ekledim. Eğer atladıysan geri dönüp okuyabilirsin.

SÖYLE KOMUTAN!  (Texting)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin