Pusat'ı zar zor banyoya gönderdiğimde ilk önce camı açıp havasız kalan odasını havalandırdım. daha sonra dolabından onun için kıyafet ayarlayıp yatağının üzerine koydum. Odanın havalandığını düşünüp camı kapattım ve aşağı indim. Büyük ihtimalle evde kimse yoktu çünkü ses yoktu.
Çok oyalanmadan mutfağa girdim ve eşyaların yerlerini bilmediğim için mutfak dolaplarını karıştırmaya başladım. Domates çorbası yapacaktım. Sohbet esnasında bu çorbayı çok sevdiğini öğrenmiştim. O yüzden bunu yapmaya karar vermiştim. İlk önce bulduğum tencereyi ocağa koydum. Tereyağı ve unu kavurup içine kabuklarını soyup rendelediğim domatesleri koyup karıştırdım. Sonra içine su ekledim. Tuz ve baharatlarını da koyduktan sonra pişmesi için kapağını kapattım ve etrafı toparlayıp çıkan bulaşığı bulaşık makinesine yerleştirdim. Çorbanın pişmesini beklemek sıkıcı olacağı için Pusat'ın yanına gitmeye karar verdim. Bu vakite kadar duştan çıkmış olması lazımdı. Merdivenlerden çıkıp odaya girdiğimde Pusat üstünü giyiniyordu.
Ya da pardon, acıdan giyinemiyordu desek daha doğru olurdu.
Gözlerini sıkıca yummuş kazaktan kolunu geçirmeye çalışıyordu fakat çok başarılı olduğu söylenemezdi. Vücudundan gözlerimi çekip yanına ilerledim. "Yardım edeyim mi?" diye sorduğumda olumlu anlamda başını salladı. Kazada kolunun üstüne doğu düştüğü için şuan büyük ihtimalle ağrı yapıyordu. Bir şey demeden yanına gittim ve kazağı giyinmesinde yardım ettim. Ama başındaki bant ıslandığı için çıkmaya başlamıştı. Pansuman yapıp onu da değiştirmem gerekiyordu. Aşağı inip ilk yardım malzemelerini alıp geri döndüm. O sırada Pusat yatağa uzanıyordu. Yanına oturdum ve kafasındaki bandı çıkartmaya başladım. O ise sırıtıyordu.
"Senin bana baktığın günleri de görecek miydim be?"
"Abartma Pusat, sen de ben hastayken bana bakmıştın." dediğimde az önce sırıtan yüzü hafif düşmüş gibiydi.
"Ha yani şuan bana bakma sebebin yardım etme sebebin benim sana sen hastayken bakmam mı?" dedi hayal kırıklığıyla bana bakarken. Yutkundum. Buna bu kadar alınacağını tahmin etmemiştim. Bir an şaka yapıyor zannetmiştim ama şaka olmayacak kadar gerçekçiydi bakışları. Ama ne dememi bekliyordu?
"Pusat ben seni seviyorum, o yüzde seninle ilgileniyorum." dememi mi bekliyordu? Öyle bir şey diyemezdim ki. Hastane de o sözleri söylerken bile hızlanan kalp atışlarımın haddi hesabı yoktu. Şimdi ona bunu söyleyemezdim. Yani tamam bunu bir gün öğrenecekti ama bu durumda öğrenmesini pek mantıklı bulmuyordum.
Ben pansumanını yapmış malzemeleri toplarken o da camdan dışarıyı dalmış bir şekilde izliyordu, ben de onu.
Ama şunu anlamıştım ki bu olay da onun canını sıkıyordu. Sevgili gibi davranıyorduk birbirimize ama değildik. Çünkü o beni her defasında sevdiğini söylese veya belli etse de benim ağzımdan bunun hakkında tek bir laf çıkmıyordu. Şuanda da ağzımdan laf almaya çalıştığını anlamıştım. Hastanede ona söylediklerimi duyduğunu duşa girmeden önce belli etmişti çünkü. O söylediklerimden onu sevdiğimi az çok anladığını ahlamıştım ama benim ağzımdan kanlı canlı duymak istiyordu. Bu durumda da ağzımdan laf almaya çalışmıştı ama ben pas vermeyince kırıldığını anlamıştım. Öyle bir bakmıştı ki bana. Ama karar vermiştim, madem bu kadar çok onu sevdiğimi söylememi istiyor en yakın zamanda söyleyecektim.
Ellerimi yıkayıp aşağı indim. Kaynayan çorbanın altını kapatıp dolaptan kase alıp çorbayı kaseye doldurdum. Kaseyi, kaşığı suyu ve ilacı tepsiye koyup yukarı çıktım. Şuan biraz bana tripli gibi olsa da umarım beğenirdi. Beğenmezse çok üzülürdüm çünkü o içecek diye çok büyük bir emek sarf etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÖPORTAJ
ChickLitSinem, çalıştığı ajanstaki patronunun yoğun ısrarları üzerine bir mafya ile röportaj yapmaya gider. Ancak adamın röportaj yapmayı istememesi üzerine geldiği yere geri dönerken böyle büyük bir görüşmeyi kaçırdığı için işinden de olmuştur. Sinem böy...