Melike Şahin & Mert Demir - Pusulam Rüzgar
...
Sessizliğimizden bir şey kaybetmeden otele dönmüştük. Hepsi döner kapıya ilerlerken durdum. Şu an odaya gidemezdim, gidersem boğulurdum. Gözler bana döndüğünde dudaklarımı araladım. Uzun süredir konuşmadığım için boğazım kuruyup acımıştı.
"Ben biraz oturacağım. Siz devam edin."
Gökçe, "Ben de seninle geleyim," dediğinde reddettim. Yalnız kalmak istiyordum.
Onlar otele girerken arkamı dönüp otelin arka tarafında kalan kumsala ilerledim. O sırada siyah şalı ve küçük Yasin'i hâlâ elimde tuttuğumu fark ettim. Dönüp baktığımda hepsi çoktan gitmişti. Boş verip elimdekilerle beraber geçen gece oturduğum yere gidip oturdum. Burası bana iyi geliyor, sakinleştiriyordu. Az da olsa üşüyordum ama dünden iyiydi. Daha kalın giyinmiştim. Ayaklarımın dibindeki kum ve deniz bana babamı ve annemi hatırlatırken saatlerdir akıtmamak uğruna çaba gösterdiğim gözyaşlarım bir bir dökülmeye başlamıştı.
Bugün, mezarlıkta ağlamaya çok ihtiyacım vardı. Ama insanların yanında ağlayamama gibi bir özelliğim vardı. Üzülmüşler midir? Ağlamadığım için yokluklarına üzülmediğimi düşünüp üzülmüşler midir?
"Bütün gün kahkahalar atıp gece çökünce neden bir başına burada ağlıyorsun?" Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama gözyaşlarım henüz dinmemişti. Yan tarafımdan gelen sesi duyduğumda irkilerek elimi gözlerime götürdüm ve sesin sahibine baktım.
Hadi ama!
Şaka mı?
İkinci kez aynı yerde aynı kişiyle karşılaşıyordum.
Gözlerimi silip gözlüklerinin ardındaki gözlerine baktım. Kırmızı eşofman üstünün kapüşonunu kafasına geçirmiş karşımda dikiliyordu. İfadesi alaylı değil, meraklıydı.
"İki oldu."
"Kim bilir senin için kaç oldu?" Sözleriyle mahcup bir şekilde gülümsedim. Bir teşekkür borcum vardı.
"Siz de kusura bakmayın, sabah benimle uğraşmışsınız. Çok hatırlamasam da kesin ben bela olmuşumdur. Ayrıca teşekkür ederim," Çok fazla göz göze kaldığımız için utanıp başımı yeniden denize çevirdim. "Beni toplamış gibi oldunuz biraz."
"Teşekküre de siz demene de gerek yok ama daha temkinli olmalısın. Müsaade var mı?" Yerinden çıkacakmış gibi çarpan kalbimi yok sayıp başımı aşağı yukarı salladım. Yanıma mı oturacaktı?
Aramızda normal bir mesafe bırakıp kumlara, yanıma, çöktü. Hâlâ onu izlerken ellerime baktığını gördüğümde dönüp ben de ellerime baktım. Dizlerime sardığım elimin içinde şal ve Yasin duruyordu.
"Acını ne geçirir diye denemeler mi yapıyorsun?" Sessizliğimi korudum. Dün sarhoş olan kızın elinde bugün Yasin vardı. Ne diyebilirdim ki?
"Yanlış anlama ama o halini gördüğüm için söylemek istiyorum; alkol seni korumaz, sana bir şeyleri unutturmaz. Seni sadece savunmasız bırakır. Asansörde kendimi hatırlatmayana dek ben olduğumu biliyor muydun mesela?" Başımı iki yana salladım. "İraden de yoktu. Sana o halde isteyen istediğini yapar, yaptırırdı." Haklıydı ama verebilecek bir cevabım yoktu. Konuyu değiştirmeyi tercih ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gitme buradan | K.A.
Fanfiction"gitme buradan. sen olmadan ben asla yaşayamam." kerem aktürkoğlu ff. yayımlanma tarihi: 21.12.22 | 01:07