🌙36_

47 5 25
                                    

Duyduklarıma inanamıyordum. Can, senden ve gözlerinden saklanıyorum derken neyden bahsetmişti?

"Sak-saklanıyorum ne demek?"

Can, iki dakika boyunca suratıma bakıp gülmeye başladı, ben neye güldüğünü anlamaya çalışırken, o dudaklarını araladı.

" Yemekhanede senden saklanıyordum çünkü bana karşı çok değişik bir bakışın vardı. Kırgınlık, öfke, nefret ve daha da garibi seni hiç tanımamış olsam senin beni sevdiğini düşünürdüm. Çünkü bakışlarının arasında bu duygu da vardı. Ama yalan yok ters tarafın kötüymüş, çünkü bakışların bir o kadar da ürkütücü. "

Ne? Beni tanımasaydı onu sevdiğimi mi düşünecekti? Saydığı tüm duygular doğruydu ama gerçekten de öyle mi bakmıştım? Elim ayağım birbirine karışmıştı, ne diyeceğimi, ne tepki vereceğimi bilmiyordum.

"Sevgi konusuna çok güldüm, o kötü bakışımdan nasıl çıkardın bunu?" diyip gülmeye çalıştım. Evet sadece çalıştım. Çünkü zaten ben altı yıldır onu seviyordum. Bunu duymak kalbime bıçak saplamakla aynı şeydi.

"Ne bileyim, öyle geldi" diyip gülümsedi. Neden birden benimle konuşmaya başlamıştı ki?

"Noldu da birden benimle konuşmaya başladın?"

Can bir süre düşündükten sonra konuşmaya başladı. 

"Seninle arkadaş kalmaya devam etmek istiyorum."

İyi ama neden? Neden hala benimle arkadaş kalmak istiyordu?

"Ama neden? Sonuçta sana tokat attım. Neden benimle hala arkadaş olmak isteyesin ki?"

"Bende bilmiyorum. O tokata baya bozuldum, yalan yok. O üç günde de attığın ağır tokadı sindirmeye çalışıyordum. Sonuçta bir gün bana bunu açıklayacaksın." diyip gülümsemesini sürdürdü.

Şaşkındım hemde çok. Noldu da birden konuştu benimle? Yoksa benden attığım o tokat için intikam mı alacaktı?

"Yoksa benden intikam almak için mi arkadaşlığımızı sürdürmek istiyorsun? "diyip gülümsedim.

Oda kurduğum bu cümleye karşı güldü.

"Ah hayır, intikamcı biri değilim. Sadece içimden bir ses seninle arkadaşlığımızı sürdürmemi söylüyor. "

Nedense verdiği bu cevapla burukça gülümsedim. Ama yine yüzüne bakamıyordum.

"Eee beni kırmayıp o kadar gelmişsin, gel o zaman sergiyi gezelim"

"Peki, gezelim."

******************************************

"Elif Allahtan görünmeyecektin, gerçekten."

"Ya benim ne suçum var şimdi? Ben duvarın arkasına saklanmıştım. Cin gibi geldi arkamdan tövbe estağfurullah, bende korktum."

"Hadi o tamam, neden onunla gezdin? Hani burnu sürtecekti?"

Melda'nın söylemiş olduğu cümle kalbimin sızlamasına sebep oldu.

"Beni bilmiyor ki? Ne diye burnunu sürteceğim? Üstelik dediği şeyi sana söyledim, unuttun mu? Benimle arkadaş olmasaymış o bakışımdan onu sevdiğimi düşünecekmiş."

"Yemişim onun bakışını, madem o kadar Sherlock, seni ilk gördüğü anda sevdiğini anlasaydı o zaman?"

Burukça gülümseyip fısıldadım.

"Sanırım hiçbir zaman onu sevdiğimi anlamayacak."

*******************************************
2 gün sonra...

"Nugget yemeyeceksen bana versene" dedim Melda'nın yüzüne bakmadan.

"Sen her önüne gelenden nugget mı istersin?"

Sesin Melda'ya ait olmadığını anlayınca yemek yememi durdurdum ve sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdim. Tanımadığım bir kız karşımda oturmuştu. Yanında da kendisi kadar suratsız koruyucu melekleri vardı.

"Masanı falan mı karıştırdın yoksa kasten mi karşımdasın?" dedim büyük bir ciddiyetle.

"Kasten, buralarda yenisin sanırım. Seni ilk kez bu yıl görüyorum. Sana ayağını denk al demek için geldim."

Ne ne ne! Bu ne cesaret, bu ne yiğitlik, bu ne cengaverlik!?

"Pardon da, sen kime ayağını denk al demeye geldim dedin? Belanı mı arıyorsun durduk yere?"

"Yok, sen belanı bulma diye ben erkenden geldim."

Bu kimdi de bana durduk yere meydan okuyordu?

"Sen kimsin?" dedim sinirli bir şekilde. Ardından konuşmaya devam ettim. "Her kimsen de sanırım yanındaki meleklerinle okulları karıştırmışsın. Burası üniversite. İlkokul değil. Belanı bulmak istiyorsan eğer, sadece kendin yani tek kişi olarak bulmalısın. Yoksa geldiğin okulda sana bunu öğretmeden mi mezun ettiler?" dedim ve yemeğimi yemeye devam ettim. O sıra Melda da geldi yanıma. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, karşımdaki kız sinirlenmişti.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?!"

"Önce o sesini indir! Kimsin sen "

"Çok mu merak ediyorsun. Söyleyeyim o zaman. Ben Can'ın sevgilisi, Ece! Duyduğuma göre onunla görüşüyormuşsunuz?"

Can'ın sevgilisi? Ece? Bu kız? Demek benim sevgim yerine bu kızın sevgisini tercih etmişti. Gözlerim istemsizce doldu.

"Noldu sustun bi? Yoksa bilmiyor muydun? "

Dik durmaya çalışıp konuşmaya başladım.

"Hayır, biliyordum. Ve Can'da benimle isteyerek arkadaş? Şimdi anladım sen gerçekten ilkokula gitmek yerine yanlışlıkla üniversiteye gelmişsin Ece, sevgililik, karşı cinsle iletişimi tamamen kesmek değildir. Bunu öğrendiğinde belki bir umut liseye geçersin" dedim ve ayağa kalktım. O sıra ise Ece, kolumdan tutup konuşmaya başladı.

"Can'dan uzak dur!"

Onun bu cümlesiyle gülmeye başladım.

"Öyle mi matmazel? Neden uzak duracakmışım?"

"Çünkü biz sevgiliyiz? Ayrıca bu kadar düşeceğini tahmin etmezdim. Sevgilisi olduğunu bildiğin halde arkadaş kalmaya ne denir biliyor musun?"

"Elif, elif sakin ol" Melda'nın cümlesine aldırmayıp Ece'nin elinden kolumu kurtardım , ardından onun kolunu kavrayıp bastırarak tuttum. Melekleri yanıma gelirken konuşmaya başladım.

"Bana bak! Bir daha bana böyle imada bulunursan, bir daha benim karşıma çıkma cesareti bulursan, sesini yükseltirsen ve en önemlisi, Canla arkadaşlığımız hakkında böyle abuk subuk konuşursan, andım olsun senin hayatının en büyük belası olurum! Anladın?"




Ay'da Bir GülümsemeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin