🌙39_

47 4 32
                                    

"Bu çocuğun seninle derdi ne tam olarak?"

Okuduğum - dalmadan okumaya çalıştığım- kitabı kapatırken Melda'ya baktım. Aslında bu bakış yılların yorgunluğunu, bir volkanik patlama gibi çok derin bir şekilde gösteriyordu.
Melda gözlerimin içine bakmayı sürdürürken ben çoktan dudaklarımı aralamıştım.

"Ondan uzak durmaya çalışacağım."

Söylediğim şey karşısında ben bile hayrete düşerken, Melda saçmaladığımı teyit etmek adına konuşmaya başladı.

"Ne? Ondan uzak mı durmaya çalışacaksın? Ama neden?"

Burukça gülümsedim. Hemde hayatımda hiç gülümsemediğim kadar... Onunla konuşmak benim hayalimdi... Gözlerine dalmak benim hayalimdi... Gülümsediğini görmek benim hayalimdi... Ben onca yıldır ona yakın olmaya çalışıyordum değil mi?
Sahi ben, ondan şimdi nasıl uzak kalacaktım?

"Melda, onun bir sevgilisi var. Her ne kadar bu hakkı benim elimden alsa da var işte. Biliyorum arkadaş kalmamızda sorun yok. Ama bilmiyorum. Kötü hissediyorum. O ayrılana kadar pek.." cümlemi bitiremeden gözlerim doldu, o sıra Melda yanıma gelip ellerimi sımsıkı tuttu. Bende ondan güç alırcasına yarım kalan cümlemi tamamlamak adına tekrar konuşmaya başladım.

" pek... Konuşmamaya çalışacağım... "

*****
Üç gün sonra...

" Elif"

Can'ın sesini duymamla gülümsemem çoğaldı. Ben gerçekten bu şekilde ondan nasıl uzak durmaya çalışacaktım?

"Can, merhaba"

O bana gülümsemesiyle cevap verirken ben onunla nasıl konuşmayacaktım?

"Gizli yerini bulmuş gibi hissediyorum."

Kurmuş olduğu cümleye en içten şekilde güldüm.

"Zaten sen ve bir arkadaşım dışında kimse burayı bilmiyor. Öyle hissetmen normal"

Benimle birlikte oda güldü. "Demek öyle." bir kaç saniye sonra tekrar konuşmaya başladı.

"Bu Ay kolye senin değil mi? Seninle ilk tanışmamızda boynunda görmüştüm. Tabii yanlış hatırlamıyorsam."

Ellerinde onun kolyesini gördüğümde duygulandım. Evet benim değil "onun kolyesi" çünkü o bir Ay'dı. Ve ben ona yakın hissetmek için Ay'da bir gülümsememi boynuma takmıştım. O kolyemi bulmakla, ona dokunmakla bana dünyaları verdiğini bilmiyordu...

"Ah, bende biraz önce fark ettim kaybettiğimi. Sana ne kadar teşekkür etsem az çünkü bu kolyeye çok değer veririm. Onu tamamen kaybetseydim çok üzülürdüm."

Konuşurken elinden kolyemi aldım. Ah Sen bilmiyorsun ki değer verdiğim şeyin kolye değil de sen olduğunu... Bilmiyorsun ki seni kaybetseydim nasıl mahvolacağımı...

" Rica ederim ne demek, o kadar değer verdiğin bir şeymiş kaybetseydin bende üzülürdüm. "

Verdiği cevap üzerine yine gülümsedim. Oda gülümsemişti. Nedense deli gibi onunla son kez konuşmak istiyordum saçma ya da değil. Sadece konuşmak istiyordum...

"Bugün dersin var mıydı?"

"Hayır yoktu. Unutkan biri olarak yine çizimlerimi sıramda unuttuğum için onları almaya geldim."

O çok unutkan biriydi. Bende onun tam tersi hiçbir şeyi unutmayan.

"Peki ya senin dersin var mıydı?"

Sormuş olduğu soruya cevap olarak sadece yüzüne baktım.. Sanki son defa görecekmişim gibi. Olmuyordu. Ona özlemim hiç dinmiyordu işte.

"Hayır benimde yoktu, sadece burada olmayı seviyorum."

Can gülmeye başladı, o gülünce bende gülmeye başladım.

"O kadar güzel yerler varken neden okul?" dedi sakin bir şekilde.

Çünkü bu okulda sen vardın. Çünkü ben bu okula senin için geldim. Çünkü seninle bu okulda tanıştım...

"Bilmem. Dağ manzarasını seviyorum galiba" diyip zorla gülmeye çalıştım.

O ise... Gülüyordu.. Ve ben güldürmüştüm, yine...

"Ama seni ne zaman görsem hep buradasın."

Yine ve yine burukça gülümseyip konuşmaya başladım " Ankara'da deniz yok. Ve benim denizim de burası. Çünkü denizden sonra bana sessizliğiyle iyi gelen tek yer sadece burası."

Bana iyi gelen yer sadece senin olduğun yer...

"Demek denizin burası. Pek deniz kadar güzel bir yer değil ama sessizlik konusunda sana katılıyorum."

Cümlesini bitirdikten sonra cevap olarak sadece yüzüne bakıp gülümsedim. Ne kadar kötü olursam olayım, onun yüzüne baktığım her an ben hep böyle gülümseyecektim.

Derin bir sessizliğin ardından, bir gökyüzüne, bir de elimde tuttuğum kolyeye  baktım. Kolyeden bir saniye bile daha fazla ayrı kalamayacağımı hissettiğimde kolyeyi boynuma takmak için kollarımı kaldırdım. Ben kendi kendime takmaya çalışırken Can, bana bakmış olacak ki kaşlarını çattı.

"Kendi kendine takabilecek misin?"

Can'ın sorusuyla gülümsedim. "Ben takmaya alışkınım" evet alışkındım ama neden bu sefer takamıyordum?

"Yardım etmemi ister misin?"

Ne? Yardım mı? Allahım ben uzak kalmaya çalıştıkça neden biz birbirimize daha yakın oluyorduk? Elim ayağım duymuş olduğum bu cümlesiyle daha da birbirine dolandı. Ve kolyem sonunda yere düştü. Tam almak için eğildiğim sırada çantamdan bir şey düştü.

Allah'ım hayır. O fotoğraf Can'ın fotoğrafı olmasın lütfen lütfen...

Gözlerimi kapatıp tekrar açtığım sırada Can'a baktım. Can, yere düşürdüğüm şeye baktıktan sonra anlamamış bir ifadeyle bana baktı. Bense içimden yere düşürdüğüm fotoğrafa lanetler okuyordum...

Ay'da Bir GülümsemeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin