17- AİLE

122 38 200
                                    

Bölüm şarkıları;
Emir Can İğrek/ Silahım Yok
Göksel/ Uzaktan
Barış Manço/ Gibi Gibi
Umut Kaya/ Mor Yazma
Cem Adrian/ Mutlu Yıllar

Merhaba canımslarrr. Kitabımızın okuyucu sayısı bir tık arttı. Nasıl sevindim, nasıl sevindim anlatamam size.🥳🥳

Neyse uzatmıyorum, uzatacak lafım da yok zaten LEÖXLEÖXLEDM

AMA VOTEYİ UNUTMAYALIM EFENİM. LÜTFEEN🥺🥹

🌹🌹🌹🌹

"Gitmek sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim." der Nazım Hikmet Ran.

Yaşayabilmek için ruhuma o devrimi getirmem gerekiyordu. Buna çok emindim çünkü gitmek yetmezdi, biliyordum. Gitmek sadece uzaklaştırırdı. Uzaklaşır ama kurtulamazdınız ayağınıza geçirilmiş prangadan. İzmir'den İstanbul'a gelirken aynı zamanda eski hayatımın üzerinden kocaman bir silgiyle de geçmiştim. Unutmuştum. Kurtulmanın tek çaresi unutmaktı çünkü. Üzerini bastıra bastıra sildiğim yirmi yıllık hayatımın özeti basitti; boğuluyordum. Üzerini silmeye çalıştığım sayfalara davranışım acımasızdı. Kimisini silerken yırtmıştım, kimisini koparıp atmıştım. Kimisi de ardında kalan yazı izleriyle öylece duruyordu buruşmuş bir şekilde.

Yeniden yaşamam için gitmem gerekiyordu, unutmam gerekiyordu. Ben de gittim, ve ardımda kalan her şeyi unuttum. Ruhuma da, bedenime de o kocaman devrimi getirdim.

Şimdilerde düşünüyordum da iyi ki gitmiştim. İyi ki şu an buradaydım. Hayatımızda kırılma noktası olarak tanımladığımız bazı anlar vardır. Yani zannımca herkesin böyle bir ânı, ya da birden çok ânı olmuştur. Bu kırılma noktalarını aynı, fizikte ışığın kırılmasına benzetirdim. Nasıl ki yağmurlu bir gün sonrası güneşten gelen ışınlar kırılıp gökkuşağını oluşturuyordu, işte hayatımızın kırılma noktaları da böyle bir şeydi. Kimisi için karşısına çıkan bir insan kırılma noktasıydı, kimisi için kabul edilen bir iş görüşmesi... ben hayatımın kırılma noktasını ruhumun devrimi sanardım, benim kırılma noktam Adal'ı gördüğüm o gündü. 1 eylül günü... Ve hava, fiziğe tezat bir şekilde güneşliydi... dün yağmur da yağmamıştı, ışığı kıracak bir tane su damlası bile yoktu etrafta.

Çiçekler açar elbet, mühim olan beklemektir, der Küçük Prens. Ben tam yirmi sene beklemiştim o kırılma ânımı. Yağmur yağmıştı, şimşekler çakmıştı ruhumda. Beklemiştim, çiçeklerimin açması için güneşimi beklemiştim. Her defasında çiçeklerimi kıran fırtınaya inat... Çünkü biliyordum, güneşten önce yağmur yağmasaydı çiçeklerim hiç açmayacaktı. Bu yüzden sabrettim.

Herkes sıradan ve her şey monotondu. Şu an karşımdaki onlarca insan arasından gözümü diktiğim tek kişiye gülümsedim. O da bana gülümsüyordu. Gülüşümde çok anlam vardı, bulmak isteyene...

Yirmi yıl beklememe değmişti onun bir gülüşü. Gülüşü güneşimdi, yeşillendirmişti çiçeklerimi. Bir daha böyle güleceğini bilsem bana, bir yirmi yıl daha beklerdim o gökkuşağının yeniden çıkmasını. Bugün an itibariyle yirmi birinci yaşıma ilk adımımı atmıştım. Umarım bundan sonraki bütün yaşlarımın seyircisi olurdu Adal. Bundan sonraki bütün yaşlarımda bana böyle bakar, böyle güzel gülümserdi...

"Artık yirmi bir oldun Şekopare. Yaşlanıyorsun kızım." Doruk gülümseyerek bana ve Buse'ye sarıldığında gülerek onu da aldım kollarımın arasına. Yerli yersiz hareketler yapıp bazen aynaya bakıyormuşum gibi hissettirse de... seviyordum Doruk'u. Yalandan göz devirdim ve alaycı ifademi takındım. "Sen benden daha yaşlısın Doruksu. Bu da demek oluyor ki senin saçlarına daha çabuk aklar düşecek."

O BENDE SAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin