Bölüm şarkıları;
İkilem/ Bir Sebebi Var
İkilem/ Geçemem Senden
İkiye On Kala/ Koptu İpim Düşüyorum
Kahraman Deniz/ Ben Yola GelmemMerhabaaaa👋👋 Ben geldim, ve bence hoşgeldim. 🙃🙃
Severek yazdığım bir bölümle daha karşınızdayım, ta daaa!
Okurken satır aralarına yorumlarınızı bırakmayı unutmayın, okuyoruuum hepsiniii.
İyi okumalaaaar.🖤🖤
🌹🌹🌹🌹
Sarılmak eylemi iki ya da daha fazla kişi arasında yapılan, vücutların kollar vasıtasıyla birbirine kenetlenmesi olayıdır. Sanırım sarılmak eyleminin sözlükteki tanımı bu ya da buna yakın bir şeydi. Lakin bence her insanın kalbinde farklı bir tanımı vardı sarılmanın. Benim için sarılmak; iki kalbin birbirine değmesiydi. İnsanlar sevgisini birçok eylemle gösterebilirdi, mesela sevdiğin insanın dudaklarını öpebilirdin, elini tutabilirdin, sevişebilirdin onunla. Ve pekâla sarılabilirdin ona. Bunların hepsi benim için kutsaldı ama bir insana sarılmak bambaşka bir güven veriyordu ruhuma.
Adal'ın boyu benden bir hayli uzundu, birbirimize her sarıldığımızda muhtemelen kalp atışlarının sesi dolacaktı kulağıma. Bunu düşünmek bile kalbimin ritmini değiştiriyordu. Şu anı saymıyordum çünkü anın verdiği korkuyla boynuna atlayıvermiştim, yani tam bir sarılma sayılmazdı bizimkisi. Zaten sayılsaydı da tek sarılan kişi bendim. Adal'ın kolları beni sarmalamıyordu. Ama yine de beni bıraksalar bu şekilde bir ömür geçirmeye razıydım."Pare nefes alamıyorum." Sanırım aynı şeyi Adal için söyleyemeyecektim. Boynundaki ellerimi gevşettim ve hâla kollarım boynundayken birazcık gerileyip otuz iki diş gülümseyerek yüzüne bakmaya başladım. Anlık olarak yüzlerimiz çok yakın durduğundan kafamı biraz geriye ittim. "Çok mu sıktım boynunu?"
Adal boynundaki kollarımı tutup beni kendinden uzaklaştırdıktan sonra baştan aşağıya bir kez bana baktı ve gözlerini yüzümde durdurdu. "Hayır koku yüzünden. Kusura bakma lütfen ama yumurtalar berbat kokuyor."
Üzerimde bir süre bekleyen yumurta gerçekten gittikçe daha da kötü kokmaya başlamıştı. Normalde Adal çok kuralcı ve memnuniyetsiz bir adamdı ama ilk defa böyle bir konuda ona hak veriyordum. Benim bile kendi kokumdan midem bulanıyordu. Böyle kokmam beni sinirlendirirken Adal ve bana bakan iki yaramaz velede döndü gözlerim. Adal'ın burada olmasının verdiği cesaretle işaret parmağımı onlara doğrulttum. "Bunlar yüzünden oldu Adal."
Ata ve Ela'nın varlığını farkeden Adal sağ dizinin üzerine çöküp gülümseyerek çocuklara bakmaya başladı. Gülümsemesi beni de gülümsetirken nutkum tutulmuş bir şekilde ona bakmaya devam ettim. Şu an normal bir Pare Adal'ın çocuklara kızmadığını görünce ortalığı ayağa kaldırır ve çirkefleşerek Adal'ın sinirini bozardı ama şartlar normal değildi. Tablo gibiydi. Gerçekten gülüşü tablo gibiydi. Sanki o sanatsal bir tabloydu ve ben o tablonun sırrını çözmeye çalışan bir sanat severdim. Sanırım ne kadar bakarsam bakayım gülüşünün sırrını çözemeyecektim. Sorun değildi, zaten bir şeyleri çözmek için değil, gülüşü beni bağladığı için bakıyordum.
"Mona Lisa bir, sen iki vicdansız. Öyle gülmek mi olur?" Sesim kısıktı. Adal bir şeyler mırıldandığımı duyabilirdi ama ne dediğimi anlaması zordu.
"Ne dedin Pare?" dedi Adal kafasını bana çevirip kaldırdıktan sonra. Duymamıştı. Zaten duymasını da istememiştim. Her zamanki Pare'ydim işte. Konuşmadan duramazdım. Adal'ı kısaca geçiştirdim. "Yok bir şey, boşver."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O BENDE SAKLI
أدب المراهقينSen hiç imkansıza aşık oldun mu? Hayır hayır! gerçekten imkansıza. O oldu. O, ruhu bile olmayan birine aşık oldu. O Kafasında kurduğu mükemmel adama aşık oldu. Sonra ne mi oldu? Mürekkep aktı. Aktığı kağıt yandı. Yanan kağıt kül oldu. Küllerinden...