20-OPERASYON

60 12 538
                                        

Bölüm Şarkıları;
Sezen Aksu/ Onu Alma Beni Al
Ajda Pekkan/ Arada Sırada
Gülşen/ Be Kavgam Bitti Ne Sevdam
Yalın/ Küçücüğüm
Ebru Gündeş/ Çingenem

Selamlar bebekleriiiim!

Yani aslında üç beş kişiyiz ama ben yep böyle coşkulu bir giriş yapmayı çok seviyorum. Gaza geliyorum resmen yaa.

Bu bölüm güzel bir bölüm oldu. Yazarken de düzenlerken de 'Aferin Gamze👏' dedim kendime. Eminim ki okurken siz de beğeneceksiniz (Beğenmeyen olursa ağlarım.🥹)

Yorumlarda buluşalım. Çünkü hepsini hunharca okuyorum ve utanmasam atılan randomlara bile cevap yazacağım.

Neyse fazla tutmayayım sizi. İyi okumalaaaar🖤🖤

🌹🌹🌹🌹

"Aşk bir uçurumun kıyısında gözü bağlı yürümektir." demiş Zülfü Livaneli. İddialı bir söz olduğunu düşünmüştüm bunun hep. Çünkü kim buna cesaret edebilirdi ki? Dünyada kaç tane insan gözü bağlı bir şekilde, uçurum kısında yürürdü? Bu insanlar deli miydi canım?

Daha aşk hakkında söylenmiş bir ton laf vardı. Bir ton şiir karalanmıştı aşk için. Mektuplar yazılmıştı... Bazen ölünmüş, bazen de yaşamak için sebep aranıp bulunmuştu.

Kavuşulmuştu, unutuldu. Kavuşamayınca aşk oldu. Adını aşk koymak için, yüreğin gözyaşlarıyla ıslanması mı gerekirdi her zaman?

Ben kendime bir söz vermiştim daha on yedi yaşımdayken; ne olursa olsun aşık olacaksın. Hissedeceksin bir kere kalbini. Şairleri anlayacaksın ölmeden önce. Neymiş bu aşk, bir de sen göreceksin. Bir de sen karalayacaksın o defterlere şiirlerini. Kendi aşkın için akacak gözlerinden o yaşlar...

Görmüştüm.

Hissetmiştim.

Anlıyordum artık şairleri.

Aşk gerçekten de uçurumun kıyısında gözü bağlı yürümekmiş. Korkmadan, hatta yüzünde bir tebessümle... Arttırıyorum, yürümek de değil, koşmakmış arsızca. Deli cesaretiyle...

"Nihayet uyandın uyuyan güzel."

Buse'nin sesiyle sanki farklı alemlere dalmış ruhum kendine geldi. Bir an irkildim ve sirkelendim. Daha yastıktan kaldırmadığım kafamı Buse'ye çevirdim. Üzerini giyinmişti. Elindeki saç maşasıyla saçlarını düzleştiriyordu. Dün gece otoparktan daireye çıkarken resmen buz kesmiştim. Elimde Sarı Kola, yanımda Adal... Transa geçmiş gibi asansörde kaldığımız süre boyunca hiç konuşmamıştım. Yarım ağız teşekkür ettiğimi hatırlıyordum. Daha önce kimse benim için çabalamamıştı. Birisinin bu denli çabalaması ağır gelmişti sanırım. Dilim lâl olup kalmıştı.

"Sarı Kola'yı gördün mü?" dedim kuru dudaklarımı ıslatarak. Sesim yeni uyandığım için pürüzlü çıkmıştı. Buse maşayı makyaj masasına bıraktıktan sonra bakışlarını cam kenarındaki mavi berjere çevirdi. "Sarı Kola, bu koca izbandut oluyor sanırım?" Gözleri mavi berjerin üzerindeki kocaman peluş oyuncağımdaydı.

Kafamı salladım. "O benim çocukluk oyuncağımdı. Ama gitmişti. Adal bana aynısının kocamanından almış." dedim şımarık ama durgun sesimle. "Bak kulakları bile aynı olmuş. Sadece bende var bundan. Başka kimsede yok." Gözlerimi sevinçle ovaladıktan sonra oyuncağıma bir kere daha baktım neşeyle. Öyle tatlı bir sarısı vardı ki, içimi kıpır kıpır ediyordu ona bakmak. Belki de bunu bize Adal aldığı içindir Pare, olamaz mı? Sanırım biraz onun da etkisi vardı.

O BENDE SAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin