14-BEKLENMEDİK

108 47 178
                                    

Bölüm Şarkıları;
Model/ Mey
Mor Ve Ötesi/ Daha Mutlu Olamam
Yüksek Sadakat/ Döneceksin Diye Söz Ver
Barış Diri/ Derinden

Merhabaaaa👋👋

Yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Yorumlarda buluşalım lütfeeen.

İyi okumalaaar.🖤

🌹🌹🌹🌹

Yüzünüzdeki gülümsemeyi kimseden saklayamayacak kadar içinizin içinize sığmadığı bir an oldu mu hiç? Bağıra çağıra dans etmek istediğiniz, gördüğünüz her insana sarılmaktan çekinmediğiniz zamanlar oldu mu? Mutluluktan çığlıklar atmak istediğiniz ama çığlıklarınızı içinize gömdüğünüz...

Ben şu an tam olarak bu ruh hali içerisindeydim. Adal'la terasta olan konuşmamızdan sonra, yani Adal kartlarını açık açık oynayacağını söyledikten sonra hiç konuşmamıştık. İçeriye geçmiş ve yarım saat kadar durup kısaca Ayhan Bey'in kızını tebrik etmiştik. 

"Kapımı açacaksın herhalde?" dedim Adal'a yan yan bakarken. Bir yandan da fotoğraflarımızı çeken magazincilere gülümsüyordum. Adal'ın yüzünde ciddi bir ifade vardı. Onu çeken kameralara bakmıyordu. Benim aksime profesyoneldi. Şayet yanımda o olmasa 'beni bir de şurada tek çekin' diye diretirdim magazinci abilerime ve ablalarıma. Şu an öyle bir şey yaparsam Adal bu sefer beni gerçekten sınır dışı ettirirdi ya da utançtan kendisi Türkiye'yi terk ederdi.

"Kendi kapını kendin açabilirsin."

Adal'ın koluna girmiş kolumu dikleştirdim. Bu bir uyarıydı. Ve gülümsememin artık ağzımı yırtacak derecede olması da bir uyarıydı. "Allah allah, bundan benim haberim var mı?" dedim ters bir ifadeyle. "Açmazsan arabana binmem."

"Sen bilirsin oyunbozan." Sesi tekdüze ve sakindi. Etrafımız magazinci kaynıyordu. Bu kadar rahat olmamalıydı. Blöf mü yapıyordu yoksa? Zaten bu kadar kamera önünde ona trip atmam ve inat yapmam mı zannediyordu? Beni tanımıyordu, bir ortamda ben varsam blöfü de ben yapardım.

Çırağan Sarayı'nın çıkışındaki kırmızı halı bittiğinde arabamız bizimle aynı anda vale tarafından önümüze getirildi. Arabanın önünde kocaman bir çınar ağacı gibi dikilmeye hazırdım. Adal valeden anahtarı kaptıktan sonra adamın açtığı kapıdan arabanın sürücü koltuğuna oturdu ve benim kapımı açan yine bir görevli oldu.

"Çalışanlara ayıp olmasaydı binmezdim de bu arabaya. Neyse."

Söylenerek arabaya bindim ve somurtarak Adal'a bakmaya başladım. En kötü bakışlarımla onu rahatsız etmek niyetindeydim.

"Kemerini bağla." dedi Adal, kendi kemerini bağlarken. Omuzlarımı birkaç defa silkerek ona baktım. "Bağlamayacağım işte. Gel de bağlattır."

"Çocuk musun Pare?" Sesindeki bıkkınlık tüm arabaya yayılırken yeniden omuz silktim. "Yok banane. Ölürsem ben ölürüm. Ben belki ölmek istiyorum. Allah Allah ya!"

"Kemerini bağlamadan yola çıkmayacağız."

"Ölmek de yasak! Ölmek bile yas-" derken sözümü bölen şey Adal'ın parmağıydı. Bana doğru eğilip işaret parmağını dudağıma yaslamıştı. Parmağının soğukluğu dudaklarımı titretirken öylece donakalmıştım.

"Tamam Pare. Sus Pare. Yeter Pare. Pare, Pare, Pare..." Bir eliyle kemerime uzanırken bir yandan da söyleniyordu. Suratlarımız birbirine çok yakınken kemerin ucunu buldu ve gözleri kasten gözlerimi bulurken kemeri göğüs hizamdan geçirip tokasını yerine oturttu. Kemeri ileriye doğru sertçe çekip kontrol ettikten sonra gözlerini kısa bir an dudaklarıma indirdi. Heyecanla yutkunduğumda gözleri yine gözlerime tırmanmıştı. Kısık gözlerle bana bakarken ne kadar çekici göründüğünü biliyor muydu?

O BENDE SAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin