5-SARHOŞ

122 62 235
                                    

Bölüm şarkıları;
Fettah Can/ Boş Bardak
Aynur Aydın/ bir Dakika
Hande Yener/ Alt Dudak
Atiye/ Soygun Var

Yeni bir bölümle daha karşınızdayım.👋 Beğenmeniz dileğimle... İyi okumalar.🖤

🌹🌹🌹🌹

Hayat kısaydı ve kuşlar uçuyordu. Ben de uçuyordum, hemen sağımda bir karga, solumda ise bir şahin vardı. Ya da kartaldı, bilemiyordum çünkü ikisini birbirine hep karıştırırdım. Kollarımı her açıp kapattığımda daha hızlı süzülüyordum ve yüzüme çarpan rüzgârla yaşadığımı hissediyordum. Hoş, sadece nefes almam da yaşadığımı hissetmem için geçerli bir nedendi. Havanın birden bulutlanmasıyla kaşlarımı çattım. Olumsuz hava koşulları uçuşumu tehlikeye atabilirdi. Lanet olsun! Keşke uçmadan önce hava durumunu takip etseydim. Burnuma birkaç damla yağmur düştüğünde sinirle soludum. Yağmur hızlanırsa ve kanatlarım ıslanırsa yere çakılırdım.

"Hani yüzüne su damlatırsak uyanırdı salak Doruk?"diye bir erkek sesi işittim ama aldırış etmedim. Şu an gaipten gelen seslerden çok daha önemli sorunlarım vardı. Her an düşebilirdim!

"Oğlum sen de yüzüne yastıkla rüzgâr yapalım, üşür uyanır dedin ama tık yok. Kendi fikrini sorgula ilk önce."

Burnuma düşen damlaları teker teker silerken iniş yapmak için uygun bir yer kolluyordum ama bulutlardan hiçbir şey göremiyordum. Bir sorun vardı! Uçmayı biliyordum ve uçuyordum lakin nasıl yere ineceğimi öğretmemişlerdi. Sahi kim bana uçmayı öğretmişti?

"Bu kız niye yumurtlayacak tavuk gibi kollarını aşağıya yukarıya sallıyor oğlum?"

Yağmur sağanak yağmaya başladığında huzursuzca kafamı iki yana salladım ve yüzümü ekşittim. En sonunda birisi gökyüzünden sürahiyle yüzüme su döktüğünde aniden gözlerimi açtım.

"Gökyüzünden sürahiyle su yağıyor! Dünyanın sonu, kaçın kurtulun." derken sesim oldukça gür çıkıyordu ve olduğum yerden kalkıp bir yere sığınmak için can atıyordum.

"Ay delirdi bu. Ben kör olur dedim ama bunun beyni körelmiş." diye bir ses duyduğumda nihayet sakinleşip olduğum konumu sorgulamak aklıma geldi. 'Sonunda gerizekâlı' diyen iç sesim şu an umrumda olacak son şeydi çünkü beynimin içinde davullu zurnalı bir düğün organizasyonu vardı. Gözlerimi birkaç kez ovuşturup iyice açtığımda görüş alanıma üç çift göz girdi. Bu simalardan ikisi gayet tanıdıktı. Birisi Buse, bir diğeri Doruktu. Diğer adam ise Adal'ın şirketine gittiğim gün yukarıdaki odada olanlardan birisiydi ama adını bilmiyordum. Gözlerimi onlardan ayırıp etrafa baktığımda geniş bir odada olduğumu gördüm. Odaya maviler ve beyazlar hakimdi. Odanın bir duvarı camla kaplıydı ve hayli yüksek bir katta olduğumuzu aşağıda görünen minik ağaçlardan ve uzaktaki denizin küçücük kalmasından anlayabiliyordum. Benim burada ne işim vardı? Gözlerim yeniden üçüne döndüğünde sorgularcasına yüzlerine baktım. Sonra yeniden etrafa bakıp bir daha yüzlerine döndüm.

"Eriyen saatler aşkına." dedim şaşkınlıkla. Sonra devam ettim; "Salvador Dali, anlarsınız ya, sanat işte. Anlarım sanattan." derken oldukça ciddiydim. Sonra bu ciddiyetin ve kurduğum cümlelerin saçma olduğuna karar verip yattığım yerden doğruldum. "Benim bu yedi yüz atmış altıncı kattaki odada ne işim var?"

"Hiçbir şey hatırlamıyor musun?" diye sordu Doruk gülerek. Yoksa dedim içimden ve hüzünle yattığım yatağın yan tarafına baktım. Sonra sakin bir nefes alıp üzerimdeki kıyafetlere baktım. Üzerimde bir pijama vardı. Rahatlamış bir şekilde nefes verdikten sonra birden yükseldim ve yatağın üzerinde ayağa kalktım. Yanımda yorganı da götürmüştüm. Türk dizilerinde birbirilerinin vücudunun her yerini aynı gecede ezberleyip haritasını çıkarabilecek kıvama geldikten sonraki sabah utanan kadın edasıyla yorganı iki göğsümde tutuyordum. Lakin üzerimdeki pijama kollu bir pijamaydı.

O BENDE SAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin