16- ERİYEN BUZLAR

145 48 1K
                                    

Bölüm Şarkıları;
Cihan Mürtezaoğlu/ Bir Beyaz Orkide
Gökşin Derin/ Bu Akşam Da Aklımdasın
Şebnem Ferah/ Sigara
Sertap Erener/ Bir Çaresi Bulunur
Gökşin Derin/ Ay Işığında

Merhaba yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Hiç uzatmıyorum ve sizi kitapla baş başa bırakıyorum.

Lütfen sol alttaki minik yıldızı unutmayın, bu sefer başında hatırlatayım dedim ehehe. Tamam gittim😉

🌹🌹🌹🌹

"Küçük bir çocuğun yokuş aşağı koşması gibi seni düşünmek...Biraz heyecan, biraz da düşecekmiş korkusu..." demiş Cemal Süreya.

Ben Adal'ı yokuş aşağı koşar gibi değil, yokuş yukarı çıkar gibi seviyordum. Biraz yorgunluk, biraz da bu yol biter mi korkusu...

Sahi, bu yol biter miydi? Yara bere içerisinde kaldığım, nefes nefese ve hıncahınç gittiğim bu yol elbet biterdi lakin bu yol bittiğinde benden bir şeyler kalır mıydı bana? Beşiktaş'a gittiğim o malum gece tanıştığım müzisyenin kurduğu cümleler ilişti aklıma. Yorulacaksın ve vazgeçeceksin demişti. Artık istemeyeceksin. Bir gün gerçekten kaçacaksın ondan ama o kovalasın diye değil, vazgeçtiğin için.
Bir gün bu yokuşu tırmanmaktan vazgeçersem, yokuş aşağı koşmaya da mecalim olmazdı, biliyordum. Tanıyordum kendimi, durduğum yerde tükenirdim. Tükendiğim yerde biterdim. Ve bittiğim yerde bu sefer yeniden başlayamazdım. Bu yola girerken bütün ihtimalleri göze alan ben, bir ihtimali kaçırmış olabilir miydim? Ya bu yolun bir sonu yoksa dedim içimden korkuyla. Ya bu yol uçsuz bucaksız ve sonsuzsa... o zaman dedim sonra kendi kendime; o zaman o yolu yürümeyi severim ben de. Sonunu göremesem de o yolu yürümek mutlu eder beni. Adal'la bir sonum olmazsa anılarımızla yetinirdim.

Ben çok küçük şeylerle mutlu olabilen bir kadındım. Çabuk güvenirdim, kolay severdim. Ben basit bir denklemdim ve çözmek çok kolaydı. Tek istediğim sevilmekti. İnsanlar hep birisi tarafından en çok sevilmek gibi bencil bir hayalin peşinden koşarken ben sadece sevilmekle yetinebilirdim. Adal'ın beni sadece birazcık bile sevmesi benim mutlu olmam için yeterdi. Azla yetinmeyi bilirdim çünkü buna mecburdum. Çünkü hep azla yetinmek zorunda kalmıştım ve bunu öğrenmiştim.

Gözlerim gün ışığının çarpıcı ve parlak bir şekilde yüzüme düşmesiyle aralandı. Sağ elimi kaldırarak huzursuzca yüzüme siper ettim. Bu pek de isteyeceğim bir uyanma şekli değildi. Alarmla uyanmayı sevmezdim, ışıkla ya da sesle uyanmayı da sevmezdim. Kendi kendime ve tamamen hür irademle uyanmadığım her sabahın ilk beş dakikası bana cehennem olurdu. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdım ve zorlanarak da olsa açmayı başardım. Sonbahar aylarında bu güneş de neyin nesiydi? Bunların hepsi birilerinin oyunuydu ama henüz kim olduklarını çözememiştim.

Üzerimde hissettiğim ağırlıkla kafamı oynatmadan sadece gözlerimi vücudumda gezdirdim ve gördüğüm görüntü tüm vücudumu kaskatı kesmeye yetti. Şu an ayakta olsaydım bu görüntüden sonra ayaklarım beni taşımazdı ve yere yığılırdım. Nefesim bile içime kaçarken oldukça güç bir şekilde yutkundum çünkü Adal'ın kafası göğsümdeydi, bir kolu karnımı sarmıştı ve eli hemen yanıbaşımda duruyordu. Parmakları saçlarıma dolanmıştı. Sanki saçlarımı okşamış gibiydi. Diğer elini gelişi güzel yatağın diğer ucuna koymuştu. Ayakları kendi tarafına kadar uzanıyordu. Kocaman vücudu, yatakta çapraz bir şekilde iki seksen uzanmıştı.

Verdiği nefesleri, tişörtün üzerinden olsa da hissediyordum. Ilık nefesi vücudumu yakıyordu. Öyle masum uyuyordu ki gözlerimi yüzünden çekemedim. Dudakları büzülmüştü ve yüzünün göğsüme yattığı kısmı baskıyla birlikte şişik tombul bir yanak gibi görünüyordu. Masum ifadesine tezat bir şekilde kaşları çatık duruyordu. Bir an ellerim kaşlarını düzeltmek için yüzüne gider gibi oldu ama uyanmasını istemediğim için bundan vazgeçtim. Üstelik üzerine yattığı sol kolum da felaket uyuşmuştu ve ağrıyordu. Umursamadan yüzüne bakmaya devam ettim. Ne kadar süre yüzümde kocaman bir tebessümle ona baktım hiç bilmiyordum ama odayı dolduran zil sesiyle irkilip gözlerimi kapatmasaydım o gözler asla Adal'ın yüzünden ayrılmazdı.

O BENDE SAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin