Bölüm Şarkıları;
Emre Aydın/ Beni Biraz Böyle Hatırla
Halil Sezai/ Kafası Kendinden Bile Güzel
Tuna Kiremitçi-Yıldız Tilbe/ Yine Sevebilirim
Mor Ve Ötesi/ Daha Mutlu Olamam
Sezen Aksu/ Oh OhMerhabalarrrr canımslar, yeni bir bölümle daha karşınızdayıııım. Lafı fazla uzatmıyorum çünkü uzatcak lafım yok .d.ddd
İyi okumalarrrr🖐🖐
🌹🌹🌹🌹
"Hayatınızın en önemli iki günü; doğduğunuz gün, ve neden doğduğunuzu anladığınız gündür." demiş Mark Twain.
Bundan yirmi bir sene evvel, 4 Kasım günü doğmuştum. Neden doğduğumu anlamam ise yirmi bir yılımı almıştı. Ben aşık olmak için doğmuştum. Hayatımın bütün ağları aşk etrafında örülmüştü, ben örmüştüm. Belki de kader örmüştü... Yıllarca okuduğum romanlar, mitolojik hikayeler, aşk ile ilgili efsaneler... aşk benim için bu dünyadaki en kutsal duyguydu. Bazen düşünüyordum kendi kendime; acaba bir şairin ruhu mu var bedenimin içinde diye. Mesela Özdemir Asaf kadar aşık hissediyordum kendimi. Cemal Süreya kadar çaresiz... Nazım Hikmet kadar aşka aşık... Ümit Yaşar Oğuzcan gibi abartıyordum da aşkı bazen.
Belki de yirmi bir yıllık hayatımda en yakın dostlarım hep şiirler olduğu için böyle hissediyordum. Ama bundan memnundum. Acısıyla, tatlısıyla, ölesiye aşık olmak belki çok uçuk bir kavramdı ama aşk için değerdi. Çünkü ben bu dünyaya aşk için gelmiştim. Böyle hissetmekten korkmuyordum.
Ve aşk dolu kalbim, gördüğüm manzara karşısında oldukça kırgın, bir o kadar da kızgındı. Adal sanki Yazgı'yla dip dibe onu basmamışım gibi bir de bana hesap soruyordu. Sıvı yağ gibi hep üste çıkmaya çalışıyordu! Benim aşık kalbim ona kırılıyordu da onun bana taş kalbi neden kırılıyordu?
"Çarpıştık biz çarpıştık! Peki ya sen? Bildiğin seni Yazgı'yla bastım ya..... Şu an acilen istek parça yapmak istiyorum. Müslüm babadan unutamadım açabilirler mi?" dedim etrafımda muhattap olabileceğim birisini ararken. "Kaç kadeh kırıldı şu an sarhoş gönlümde, haberin var mı senin?" Gözlerim yeniden Adal'a döndüğünde kafamı dikleştirerek ona meydan okuduğumu alenen göstermiş oldum. Allah vere de burada olduğunu nasıl bildiğimizi sormasın Pare. O zaman da Cengiz Kurtoğlu'ndan 'hatasız kul olmaz, hatamla sev beni...' diye girerdik şarkıya. Çok da sorun değildi benim için. Şarkılar, böyle zamanlar için vardı.
"Ne demek ya basmak?" dedi Adal bana doğru eğilirken. "Hem sen ne arıyorsun burada?" Ve beklediğim soru gelmişti. Hadi Pare, açıkla ne aradığımızı...
"Boynuzlarımı arıyorum," dedim kırılmış bir sesle. "Görmüş olabilir misin bir yerlerde acaba?"
Adal ellerini cebine sokarak sabır dilenir gibi kafasını tavana dikti ve içinden bir Hasbinallah çekti. Derin bir nefes aldıktan sonra tavanla olan bakışmasına bir son verip otokontrolünü sağlamış bir şekilde gözlerini gözlerimle buluşturdu. "Çarpıtma sorularımı. Nereden biliyordun burada olduğumu?" Kısa bir an bakışları omzumun üstünden Serhat'a kaydı. Kaşları havalanırken aklından geçen düşüncelerle gözlerini kısmıştı. "Sakın bana Serhat deme. Eğer bu işin içinde de onun parmağı varsa bu sefer sonuçları ağır olur."
Dudaklarımı 'bilmem' der gibi dışa kıvırıp omuz silktim. "Ben demem, demem Adal'cığım da... yani yalan söylemiş olurum. En iyisi ben susma hakkımı kullanayım." Pare ne fenayız biz, hemen de sattık adamı. Bana neydi canım, ben mi demiştim git Adal'ın hangi deliğe girdiğini bana söyle de gidip onu Yazgı'yla basayım diye? Kendi kaşınmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
O BENDE SAKLI
Teen FictionSen hiç imkansıza aşık oldun mu? Hayır hayır! gerçekten imkansıza. O oldu. O, ruhu bile olmayan birine aşık oldu. O Kafasında kurduğu mükemmel adama aşık oldu. Sonra ne mi oldu? Mürekkep aktı. Aktığı kağıt yandı. Yanan kağıt kül oldu. Küllerinden...