8-KARMAKARIŞIK

91 57 187
                                    

Can Kazaz/ Sürsün Bahar
Kahraman Deniz/ Deniz Ve Güneş
Adamlar/ Rüyalarda buruşmuşum
Yedinci Ev/ Alışkanlık Değilsin
Perdenin ardındakiler/ Bu Kez

Merhaba, yepyeni bir bölümle daha karşınızdayım. Okurken aralara yorum bırakmayı unutmayın lütfen, hepsiniii okuyorum yorumlarınızın.🖤

İyi okumalaaaar.👋👋

🌹🌹🌹🌹

Yaklaşık bir dakikadır elimdeki not defterine bir şeyler yazmayı bekliyordum ama sanırım ikisinin de iştahı kaçmıştı. Kafamı not defterinden kaldırıp gözlerimi Adal'a diktim. Yüzümde atarlı giderli bir ifade vardı. Bazen gerçekten oynadığım oyunlara fazla kapıldığımı hissediyordum. Sahte bir ilişkinin sahte sonunu getirdiğimden bu yana tam olarak iki dakika on altı saniye olmuştu. "İstersen sana bir bardak soğuk su getirebilirim."

Serhat son cümlemden sonra daha fazla burada durmanın yersiz olduğunu anlamış olacak ki ayağa kalktı. Tabii adam bizi gerçekten sevgili sandığı için şu an karşısında ayrılmış bir çift görüyordu. Rahat rahat kavga edebilelim diye gitmesi en doğru olandı ama sorun şuydu ki o giderse oyuna da gerek kalmayacaktı. Artık Adal beni yerlere paspas mı yapardı yoksa ısınmak için, köşede duran şömineye mi atardı bilinmez. Serhat "Ben artık gideyim Adal." dedi ve göz ucuyla bana baktı. "Sana kolay gelsin." dedi Adal'a doğru. Bana laf mı çarpıtmıştı şimdi?

Ağzımı 'o' şekline getirip bir süre Serhat'a baktım ve gözlerimi kıstım. "Asıl bana kolay gelsin be." dedim çirkefleşerek. "Zaten arabamı haşat ettin. Sus sen!"

Serhat neye uğradığını şaşırmış bir şekilde ellerini iki yana kaldırdı ve 'ben bir şey yapmadım' diyen bir ifadeyle bana bakmaya başladı. Adal da gözlerini bana değdirdiğinde sustum ve kafamı yeniden not defterime gömdüm. Adal Serhat'ı kafasıyla onayladı ve bu da demek oluyordu ki Serhat gidiyordu yani ben bitmiştim. Adal bir süre hiçbir şey demeden oturduğu yerde bekledi. Zannımca beni öldürmek için Serhat'ın uzaklaşmasını bekliyordu. Umarım bu dakikalar da mesaime yazılıyordu. Sonuçta alnımın teriyle para kazanan bir yurdum insanıydım.

"Yalnız benim çıkış saatim geldi. Biraz çabuk mu olsan ne?" dedim tereddütle. Öyle sert bir şekilde yüzünü yüzüme döndürmüştü ki bir an irkilmiştim. "Tamam ya da ben beklerim." dedim oldukça kısık bir sesle. Elimdeki not defterine bir şeyler karalayıp stresimi az da olsa atmaya çalışıyordum ama nafileydi.

"Sen beni sınamak için falan mı gönderildin?" dedi tane tane. Bu sakinliği hiç hayra alamet değildi ama ben yine de hadi hayırlısı diyordum içimden.

"Yo, ben okumak için geldim İstanbul'a."

Adal altındaki sandalyeyi arkaya itti ve hızlıca yerinden kalktı. "Bir gelir misin?" dedi yine aynı sakinlikle. Gözlerindeki ifadenin yapaylığı her halinden belliydi. Kendini dizginlemeye çalıştığı için mi sakindi yoksa fırtına öncesi sessizlik miydi bu bilmiyordum. Ama her iki halukârda da olan yine bana olacaktı. Adal beni beklemeden çıkış kapısına ilerlemeye başladığında belimdeki önlüğü çıkardım ve çıkmak üzere olduğum için ön tarafa getirdiğim çantamı ve ceketimi de bir çırpıda kaptım. O sırada ön tarafa yeni dönmekte olan Gizem'le göz göze gelince ona otuz iki diş gülümseyerek el salladım ve çoktan kapıdan çıkmış olan Adal'ın peşinden koşar adımlarla ilerledim. Kafeden çıkmış ve az ötede bulunan kapalı otoparka doğru ilerliyordu. Yani kendi iş yerinin otoparkına. Ben burada bir park yeri için bütün şehri turlayayım ve bir de arabamdan olayım, adamın da kapalı otoparkı olsun! Sanki zengin olmak suçmuş gibi ve benim buna sinirlenmeye hakkım varmış gibi bir süre triplere girmiştim ama çabuk geçmişti. Nihayet koşmaya başladığımda ona yetiştim ve Adal otoparkın tam ortasında durduğunda ben de durdum. Otopark bomboştu, tek tük lüks sayılabilecek araçlar vardı ama hiç insan yoktu. Adal sırtı bana dönük bir şekilde birkaç nefes aldı ve bana doğru döndü.

O BENDE SAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin