09.02.2018
Saat 14.00Sabahtan beri yaptığımız tek şey o koca evin içinde yakaladığımız insanları sorgulamak olmuştu.
Hizmetliler ve aşçılar genel olarak masum görünüyordu. Başta şehirden uzak, ormanın ortasında olan bir evde çalışma fikri hiçbirinin hoşuna gitmemişti. Ama sonrasında yüklü bir miktarda para teklif edilince çoğu zorunluluktan kabul etmişti. Onun haricinde herhangi bir bilgi vermemişlerdi hiçbirine. Sadece işlerini yapıp gitmeleri istenmişti.
Bunun yanı sıra takım elbiseli adamların hiçbirinin ağzını bıçak açmıyordu. Sadece aralarından biri çıkıp masumum diye ağlamaya başlamıştı bir anda. Onun haricinde diğerleri konuşmama konusunda oldukça ısrarcıydı. Ve bazıları biz sadece görevimizi yapıyorduk diye savunmalar kullanıyorlardı. Doğru, evde hiçbir şey bulunamamıştı sonuç itibariyle. Hiçbiri suçlu konumunda değildi. Ondan konuşmasalar bile elimizde kanıt olmadığı için onlara suçlu muamelesi yapamazdık.
Öğle molasının bitmesine birkaç dakika kaldığında sorgu odasının yanında olan izleme odasına geçerek sandalyelerden birine oturdum. Bacaklarımı kendime doğru çektiğimde kollarımı bacaklarımın etrafına sıkıca dolayarak çenemi dizime yasladım. Kısık gözlerim koyu renkler taşıyan boş sorgu odasını incelerken dalıp gitmiştim yorgunluktan. Bu aralar üstümden atamadığım bir iştahsızlık ve bıkkınlık vardı. Resmen dünden beri hiçbir şey yemek istememiști canım. Kafam fazlasıyla doluydu. Sürekli kendimi dalıp gitmiş bir şekilde buluyordum.
Barış ile o evde geçirdiğim vakit, hissettiğim güvensizlik çok ağırdı. Tanımadığım bir yerde, Barış'ın tehditleri ve oyunları eşliğinde olduğum yerde kalmak beni zihinsel olarak yormuştu. Meral'i bana nazaran bir odaya kapatmıştı sadece. Ama bir noktadan sonra ona gezmesine, bir şeyler yapmasına izin vermişti. Ona zarar verecek bir şey de yapmamıştı. Meral sadece saatlerce kapalı bir odada kalmanın korkusunu yaşamıştı. Ardından Meral'in anlattığında göre sınırlı yerleri açmıştı ona Barış ona. İlginç olan taraf bana, Meral'e göre daha özgür bir alan tanımıştı.
Ama benimle son dakika o ruleti oynaması her şeyi daha da karmaşık hale getirmişti. Bana ya kötü ya iyi davranmasını istemiştim. İkisinin ortasında durmasıydı aslında beni yıpratan şey. Hem her an başıma bir şey gelecek gibiydi hem de... Güvende gibiydim.
Duyduğum kapı sesiyle bakışlarım kapıya kaydığında Ömer her zaman olduğu gibi bütün neşesiyle içeriye girmişti. Yüzünde olan kocaman gülümsemeyle yanımda olan sandalyeye oturduğunda içinde ne olduğunu anlamadığım plastik kutuyu kucağına bıraktı. "Erken gelmişsin, hep son dakikaya kalırdın aslında." diye mırıldandı.
Doğru. Genellikle molaları, araları, yalnız kalabileceğim birkaç dakikayı çok verimli kullanırdım. O yüzden her defasında son saniye gelen kişi ben olurdum.
"Hiç gitmedim ki, bugün aç değildim pek." diyerek merakını giderdiğimde bacaklarımı sandalyenin üzerinden indirdim. Oturduğum sandalyemi yanımda oturan bedene çevirdiğimde rahat olmak adına arkama yaslandım iyice. "Sen neler yapıyorsun bakalım? İyi görünüyorsun."
"İyiyim iyi. Her zamanki ben işte." Kısa bir tebessüm bırakıp boğazını temizlediğinde sandalyesini yanıma çekmişti. "Gece, aslında sana bir şey sormam lazım." Ciddi bir konuşma başlangıcı yapacakmış gibi dudağını ıslatarken arkasına döndü. Kapının etrafında gelen giden var mı diye kontrol ettikten sonra tekrar bana çevirdi bakışlarını. "Barış'ı kim sorgulayacak? Karar verdiniz mi?"
Onu en sona bırakmaya karar vermiştik. Çünkü öğle arasında onun hakkında düşünmüştüm sadece. Ama kimin sorgulayacağına daha karar verememiştik. Çünkü Atakan her konuda olduğu gibi bu konuda da bana karşıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN LANETİ -Rotanin-
Action"Kalbim bir katilin elindeymiş gibi hızla çarpıyor, düşüncelerim ağır geliyordu... Artık geçtiğim yolların arkamdan yavaşça silikleştiğine, yok olduğuna tanıklık ediyordum. Geri dönüşüm yoktu bu yolda. Sadece ilerleyecektim ve bilinmeyenin bana get...