"...ben gelene kadar sakın gözünün önünden ayırma." Sayu, pastaneden çıkmadan önce çalışan kızları tembihliyordu.
"Merak etmeyin Takamiya-san."
Sayu, bakışlarını küçük oğluna doğru çevirdi. "Sen de ben gelene kadar uslu ol, ablaları üzme. Anlaştık mı?"
"Peki annecim."
Genç kadın, oğlunun saçlarını okşadıktan sonra çantasını da alarak pastaneden çıktı.
Hızlı adımlarla yürürken, pastanesine doğru gelen Misugi'ye görememişti. Ama Sayu'nun askine, Misugi kadını gördüğü an dona kalmıştı sanki. Sayu, gözden kayboluncaya kadar kadının arkasından baktı.
Sevdiği kadını saniyelik bile olsa tekrardan görmek onu yeterince heyecanlandırmıştı. Ama Sayu'nun onu fark etmemesi daha iyi olmuştu şu anki durum için.
Matsuyama, Misugi'nin tedavi olduğu zaman boyunca ona sürekli Hikaru'nun resimlerini gönderiyordu. Ona yaşama nedeni, yaşama sevinci veriyordu bu yolla.
Çünkü, iyileşmek istiyorsa aynı zamanda bunu istemesi, buna inanması gerekirdi.
Genç adam, az önce Sayu'nun çıktığı pastaneye girdi atıştırmalık birşey almak için. Satılan tatlıları incelerken yan taraftaki masada oturan iki kişinin konuşmaları geldi kulağına.
"Annen ne zaman döner peki Hikaru?"
"Akşam."
"Ama seni burada bırakmış? Benim tanıdığım Sayu, oğlunu saatlerce yanından ayırmazdı. Doğru mu?"
"Akşam gelecek dedim ya. Beni de buradan alıcak ve evimize döneceğiz." Dedi küçük çocuk bıkmış sesiyle.
Ama karşısındaki adam çocuğun sinirlerini bozmaya kararlıydı sanki.
"Ben de bekleyeyim o zaman seninle."
"Hayır!" Oğlanın aniden yükselen sesi etrafındaki insanların da dikkatini çekmişti. Sesini biraz alçaltarak "annemin yakınında olmandan rahatsızım."
"Oh, ama neden? Annenin arkadaşıyım sonuçta. Belki de gelecekteki eşiyim. Yani cici baban."
"HAAAA?!" Hikaru, aniden sandalyesinden fırlayıp Elvis'e saldırınca, garson kızlardan biri oğlanı kollarından tutarak geri çekti. Elvis'se sakin şekilde ayağa kalkarak üstünü düzeltti.
O sırada izlediklerine ve duyduklarına daha fazla dayanamayan Misugi, oğlunu garsonun kollarından kurtardı. Sakinleşmesi için kahverengi saçlarını okşayıp, sırtını sıvazladı oğlunun. Ardından Elvis'e doğru döndü.
"Durumu daha da kötüleştirmeden buradan gider misin?" Dedi sakin kalmaya çalışarak.
"Pardon? Sen kim oluyorsun acaba?"
Babası oluyorum. "Çocuk senden yeterince rahatsız olmuş. Bu yüzden buradan gitsen iyi olur."
"Gitmezsem?"
"Ben göndermek zorunda kalırım." Dedi meydan okurcasına.
Elvis, her ne kadar Sayu gelenedek burada kalmakta kararlı olsa da fikrini değiştirmesi uzun sürmedi. Çünkü, Sayu'nun oğluna ne kadar bağlı olduğunu ve oğluna inanacağını da çok iyi biliyordu. Bu yüzden bu seferlik Misugi'nin dediğini yaparak pastaneden ayrıldı.
"Gitti işte. Sakinleş." Eğilerek Hikaru'nun yanaklarına düşen minik göz yaşlarını sildi.
"Yardım için teşekkür ederim." Dedi Hikaru, küçük bir tebessümle.
Oğlunu sandalyelerden birine oturtarak, kendisi de karşısına geçip oturdu.
"O adam annemle evlenmek istiyor. Ama ben annemin onunla evlenmesini istemiyorum. Annemin evlenmesini hiç istemiyorum."
Misugi, kahverengi gözlerini, oğlunun gözlerinden kaçırdı. Yüzüne bakmak zor geliyordu.
"Annem gelince az önceki adamın bana neler söylediğini, beni nasıl sinirlendiğini anlatır mısın?"
"Ehmm, inan bana çok isterdim ama gitmem gerek.."
"Lütfen!"
"Üzgünüm. Gerçekten gitmem gerek." Sandalyesinden kalkarak kapıya doğru gidecekken, Hikaru hızla gelerek babasının önünde durdu.
"Lütfen! Bana yardım etmeni istiyorum, n'olur!"
Misugi, o an gerçekten çaresiz hissetti kendini. Bir yandan Sayu'yla karşılaşmamak için kaçmaya çalışıyordu. Bir yandan da ona yalvaran gözlerle bakan oğluna ne diyeceğini bilemiyordu.
"Hikaru, bak gerçekten-"
"Geldim." Diyerek içeri girdi Sayu. Misugi'ye göz göze geldikleri an ikisi de donup kaldılar tabii.
"İşte annem de geldi." Hikaru, annesine doğru geldi hemen. "Sana anlatmam gerekenler var." Ama annesi şoktaydı. Öyleki, oğlunun söylediklerini bile duyamıyordu. "Anne!" Hikaru, annesine seslendi tekrardan. "Beni duyuyor musun?"
"Biraz önce bir adam oğlunuzu sinirlendirdi de." Misugi'nin ağzından kelimeler zar zor çıkıyordu. "Kendisi anlatır."
"Ama sen de duydun değil mi onun bana dediklerini?" Hikaru, Misugi'ye doğru baktı. "O adam seninle evlenmek istiyormuş anne!"
"Annenin onunla evleneceğini sanmam Hikaru."
Sayu, nihayet şoktan çıkmıştı. Kollarını birleştirerek Misugi'ye baktı. "Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?"
"Çünkü, oğlunuzun ısrarla istemeyeceği bir şeyi yapmazsınız bence. Ayrıca adam gerçekten sinir bozucu."
"Bu benim bileceğim iş. Tanımadığınız biri hakkında bu kadar emin konuşmayın."
Misugi'nin özlem dolu bakışlarının aksine, buz kadar soğuktu Sayu'nun bakışları. Onu kim suçlayabilir ki? Kendisini terk eden adamın boynuna atlayacak hâli yoktu.
"Annecim, istersen bugün dışarda yiyelim yemeğimizi?"
"Olur!"
Hikaru, başını sallayıp ceketini aldı. Tekrar annesinin yanına geldiğinde ise çıkmadan önce Misugi'ye bakarak el salladı ve teşekkür etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Prens~Jun Misugi
RomanceO zamanlar, yapabildiğim tek şey terk etmek oldu. ilişkimi, ailemi, işimi, bildiğim her şeyi terk ettim. parçası olduğum bir dünyada bulamayacağım cevaplar bulmayı istedim. öyle bir dünya ki birçok insanın karmaşık ve mutsuz olduğu bir şeyi temsil e...