"Seni dinliyorum Sayu." Dedi Misugi, ellerini beyaz önlüğünün ceplerine koyarak.
"İyi dinle o zaman." Sayu, kaşlarını çattı. "Sen ne yapmaya çalışıyorsun?"
"Çocuğumu iyileştirmeye." Dedi sakince.
"Çocuğunu? Hangi çocuğun peki? Daha karnımdayken bırakıp gittiğin çocuğun mu?" Genç kadın, alayla güldü.
Misugi, gözlerini kaçırdı hemen. "Keyfimden bırakmadım.." diye söyledi kısık sesle.
"Keyfinden bırakmadın mı?! Sen benimle dalga mı geçiyorsun Jun?"
Başını iki yana salladı genç adam. Bu sakin hâlleri genç kadını sinirlendirmeye yetiyordu.
"Jun, bir anda ortaya çıkan babalık hislerini sorgulamayacağım. Ama çocuğuma yaklaşma lütfen. O senin oğlun değil. O benim oğlum. Neden gittiğin ve yıllar sonra neden gelmenle de ilgilenmiyorum. Biz iki yabancı insanız sadece." İki yabancı insan.. Genç kadın, karşısındaki adamın canını nasıl yakacağını iyi biliyordu gerçekten de.
"Ona beni kötüledin mi hiç?"
"Hayır. Herşeye rağmen senin nasıl bir pislik olduğunu anlatmadın. Senin için değil bu arada yanlış anlama. Sadece Hikaru'nun iyiliği için herşeyi anlatmadım."
"Sayu." Genç kadının gözlerine baktı nihayet. "Sana hâlâ delicesine aşığım. Ve oğlumuzu da çok seviyorum, hem de çok. Sizi terk etmemin affedilir bir yanı olmadığını da iyi biliyorum. Ama lütfen bazı şeyleri açıklamam için bana izin ver. Beni dinledikten sonra affetmen için seni asla zorlamam. Ama lütfen dinle beni."
Genç prensin kahverengi gözlerindeki yorgunluğu görebiliyordu genç kadın. Her ne kadar öfkesi yüzünden 'hayır' diye haykırmak istese de buna yapamadı. Mantığı buna engel oldu. Çünkü genç yaşlarından beri ona aşık olan, gelecek planları yapan bir adam neden bir sabah ayrılmak istediğini söyleyip çekip gitsin ki? Üstelik bu kişi Misugi olunca inanması zor oluyordu.
Bunlar gerçekten mantıksızdı. Misugi'nin çocuğuna ne kadar düşkün bir baba olduğunu da görüyordu. Sanki yıllardır tanıyormuş gibi. Belki de en azından dinlemeyi kabul edebilirdi. Anlattıklarını dinleyerek ne kaybederdi ki?
"Peki." Dedi hissiz şekilde. "Ama dinleyeceğim diye aklında hayaller falan kurma. Açıkçası aileni terk etmeni nasıl açıklayacaksın merak ediyorum."
"Teşekkür ederim Sayu." Diye karşılık verdi Misugi.
Ertesi gün, Sayu ve Hikaru hastaneden çıkmış ve evlerine dönmüşlerdi. Misugi de onları gizilice takip etmiş ve apartmana girdiklerinden emin olduktan sonra oradan ayrılmıştı.
Arkadaşının gece ateşlendiğini duyan Sakura ve Jun, Hikaru'nun yanına gitmek için ortalığı yıkmışlardı. Evet yıkmışlardı. Matsuyama duruşması olduğu için götüremeyecekti ve bu işi Genzo'ya vermişti. Genzo, ilk başta karşı çıkmak istedi. Bir araya geldiğinde mutlaka birilerinin başını belaya sokan bu ikiliyle kim yola çıkmak isterdi ki?
Yani, Taki'yi uvalete kilitleyip durmaları bunlardan sadece bir tanesiydi. Üstelik defalarca kilitlemişlerdi.
"Hikaru! Gece gece ateşlenip hastanelere düştüğünü duyduğumda ne kadar korktum haberin var mı?!" Dedi Sakura, arkadaşına sarılarak.
"İyiyim Sakura-chan. Korkmana gerek yok."
"Çocuğu boğucak mısın?!" Jun, kuzenini Hikaru'dan ayırdı.
"Uslu durun." Diye seslendi Genzo oturduğu koltuktan. Hikaru, kanepede uzanmıştı ama kendini daha iyi hissediyordu tabii.
"Usluyuz zaten babacım." Dedi Sakura.
"Baksana Hikaru. Sen hastaysan matematik ödevimize kim yardım edecek?!" Dedi Jun aniden.
"Yarın daha iyi hissedersem, yardım ederim." Hikaru, dedi.
"Ben de yardım edebilirim." Diye konuşmaya başladı Genzo. "Bilirsin matematiğim oldukça iyidir."
"Lisedeyken görüyorduk." Mutfaktaki işini bitiren Sayu, arkadaşının yanına oturdu.
"Yardım edersen, üçümüze de yardım et lütfen." Jun, dayısına baktı gülümseyerek. Genzo, evet manasında kafa salladı.
"Uhm, bunun iyi bir fikir olduğundan emin değilim." Dedi Sayu, kıkırdayarak.
"Ama neden?"
"Tsubasa'ya ders anlattığın günleri unutmadık Genzo. Ders çalışmaya başladığınızda en fazla 10 dakika dayanabiliyordu. Öyle bir sinirleniyordun ki, öğretmenimizden bile daha sinirliydin. Şimdi çocuklara bağırırsın falan gerek yok."
"Ben mi sinirliyim?! Benim gibi Dünyalar sakini adama sinirli mi diyorsun?" Genzo, 'yazıklar olsun!' Der gibi arkadaşına baktı. Sonra ise çocuklara döndü. "Siz ona bakmayın. Tsubasa'nın 10 dakika dayanması kendi tembelliğindendir. Yoksa Kisugi, Taki, İzawa. Onları da yardım ediyordum ve herşey yolunda gidiyordu."
"Evet evet. Korkularından ses çıkaramıyorlardı çünkü." Diyerek güldü Sayu.
"Düşündüm de babacım, sen şirkette yeterince yoruluyorsundur. Ben Reina-chan'dan yardım isterim." Diye bir fikir sundu Sakura. "Onun da matematiği çok iyi. Taro amcadan geçen bir özellik olsa gerek."
"Taro amca yarın onları sanat müzesine götürecek. Yani bize yardım edemez." Dedi Jun, suratı asılırken.
"Üzüldün mü Jun~" Sakura, sırıttı. "Hiçte bile!" Jun, kızaran yanaklarından habersizken bağırdı.
"Yarına kadar birşeyim kalmaz, endişelenmeyin. Size yardımcı olacağım." Diyen Hikaru, bu küçük tartışmayı sonlandırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Prens~Jun Misugi
RomanceO zamanlar, yapabildiğim tek şey terk etmek oldu. ilişkimi, ailemi, işimi, bildiğim her şeyi terk ettim. parçası olduğum bir dünyada bulamayacağım cevaplar bulmayı istedim. öyle bir dünya ki birçok insanın karmaşık ve mutsuz olduğu bir şeyi temsil e...