"Misugi, gerçekten sensin!" Dedi Misaki, şaşkın biçimde. "Ve okulun önünde bekliyorsun? Bir dakika, bir dakika...Hikaru'yu mu bekliyorsun?"
"Seni görmek de çok güzel Misaki." Dedi genç prens.
"Geri dönmene elbette sevindim dostum. Sadece şaşırdım." Diyerek dostuna sarıldı Taro. "Sayu'nun haberi var mı geldiğinden?"
"Var. Onunla da, Hikaru'yla da konuştum." Mavi gökyüzüne bakarak hafifce gülümsedi. "Sanırım herşey yoluna giriyor."
"Bunu duyduğuma sevindim. Ailenin yanında olman gerek. Sayu senden sonra zor şeyler yaşadı, bundan sonra mutlu olsun." Dostunun omzuna dokundu desteklercesine. "Sen neden bir anda ortadan kayboldun?"
"Uzun hikaye...ama mecbur kaldığım için gittiğimi bil yeter." Dedi Misaki'ye bakarak. Misaki de kafasını salladı onaylar şekilde. "Geliyorlar işte." Dedi görüş açısına giren çocuklarla.
Kendisine doğru gelen Reina'nın siyah saçlarını okşayarak sırtındaki çantayı aldı. "Sonra görüşelim mutlaka, Misugi."
"Tabii."Kızını arabaya bindererek, sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.
"Geldim." Hikaru, babasına doğru koştu. "Günün nasıldı?" Dedi Misugi, küçük oğluna sarılırken. "Güzeldi."
Misugi, oğlunu bindirdikten sonra kendi de arabaya bindi ve yola çıktılar. Önce eve uğramışlardı Hikaru'nun üzerini değiştirmesi için. Ki, bu Sayu'nun ve Misugi'nin kısa süre de olsa bir araya gelmesinden oldukça memnundu. Aslında annesinin de onlarla gelmesini isterdi ama Sayu, gelemeyeceğini söylemişti.
"Ben hazırım." Dedi küçük oğlan. "Hadi gideli-" Misugi'nin lafı, duyulan kapı sesiyle yarım kalırken Sayu kapıya doğru gitmişti bile.
Kimin geldiğini anlamak Hikaru için kolay olmuştu-bu sesi nerede duysa tanırdı artık. "Yine o adam geldi." Dedi. "Gerçekten anlamıyor!" Kapıya doğru yönelicekken Misugi, oğlanın omzundan tutarak durdurdu. "Bunu ben hallederim. Sen burada bekle beni." "Tamam." Sakura ya da Jun olsaydı olayları film izler gibi izlerlerdi ama Hikaru uslu uslu koltuğa oturup beklemeye başlamıştı.
"Problemin neyse söyle. Ben halledeyim." Diyerek Sayu'nun önüne geçti Misugi.
Karşısındaki adam şaşırmışa benziyordu. "Senin burada ne işin var?!"
"Ben ailemin yanındayım. Peki sen neden buradasın, Sayu'yu ve oğlumu rahatsız ediyorsun?"
"Sayu, bu denyo ne anlatıyor?" Dedi Sayu'ya dönerek. Denyo ha? "Kendin gidecek misin, yoksa göndermem mi gerekiyor? Bence en iyisi kendin git ve bir daha aileme yaklaşma."
"Sayu da inkar etmediğine göre demek gerçekten eski kocasısın. Ama geçmiş geçmişde kalmıştır, hem Sayu onu ortada bırakıp giden bir adamı bu kadar kolay affeder mi?"
Genç prens, sıktığı yumruğunu her an Elvis'in suratına geçirecekmiş gibiydi ve bunu fark eden Sayu, yeşil gözlerini Elvis'e dikerek: "Jun'u affetmem seni zerre ilgilendirmez bu bir. Ve ikincisi her seferinde karşıma çıkmayı bıraksan iyi edersin. Beni gerçekten rahatsız ediyorsun."
En sinir bozucu olanı da bu kadar lafdan sonra hâlâ gitmemiş olması ve anlamsız ikna çabalarıydı. En sonunda Misugi, dediği gibi adamı kendi göndermişti. Adamı apartman çıkarırken dayanamayıp biraz silkelemişti.
○ ○ ○
Sinemaya girmeden önce, geldikleri alış veriş merkezindeki kafelerden birine girdiler. Oturduktan sonra da siparişlerini vermiş ve yemekleri gelen kadar baba-oğul sohbet etmeye başlamışlardı.
"Birşey sorabilir miyim baba?"
"Sor tabii."
"Annemle tekrar evlenicek misiniz?"
Misugi'nin kaşları havalandı duyduğu soruyla. Bu sorunun onun için beklenmedik olduğu açık açık belli oluyordu. Ama soruyu cevapsız da bırakmazdı. "Sayu da isterse evleniriz."
"İstiyor mu peki?"
"Ehm...aslında ben de bilmiyorum."
"Sor o zaman!" Fazla akıllı.
"Evlilik teklifi yap diyorsun yani. Aslında gayet mantıklı." Gülümsedi. "Sayu'ya evlenme teklifi yapacağım ama şu an bana kendinden bahsetsen olur mu? Seni tanımak istiyorum oğlum. Mesela, büyüyünce ne olmak istiyorsun?"
"Futbolcu!" Hikaru heyecanlı sesiyle konuştu. "Çok yetenekli bir orta saha oyuncusu olacağım. Jun da çok güçlü bir kaleci olacak. İkimiz karşımıza çıkan tüm takımları yenebiliriz!"
Oğlunun bu heyecan ve mutlu hâlleri genç prensi de güldürmüştü. "Jun yakın arkadaşın galiba?"
"En yakın dostum! Hatta kardeşim gibi."
"Matsuyama da benim en yakın arkadaşım. Oğullarımızın da bu kadar iyi dost olduklarını gördüğüme sevindim." Diye konuştu Misugi. "Peki ya Sakura?"
"Oh.." küçük oğlanın yüz ifadesi değişti. "Sakura-chan da benim için değerli ve onu da çok seviyorum. Ama o prensleri daha çok seviyor. İzlediği çizgi filmin deki prens Sky'ın hayranı..ama öyle biri yok!"
"Gözünün önündeki prensi göremiyor yani?"
"Ben futbolcuyum prens değilim!"
"Çizgi film hayranlığıdır endişelenme sen."
"Yani büyüdüğümüzde benimle evlenir mi?"
"Umarım evlenir."
İkili keyifli sohbetlerine devam ederlerken, garson siparişleri getirmişti. Yemeklerini de yedikten sonra hesabı ödeyip kafeden ayrıldılar. Sırada sinemayada gidip animasyon filmi izlemek vardı. Misugi, film için biletleri aldıktan sonra oğluna patlamış mısır ve içecek de almıştı.
Küçük Hikaru için gerçekten de rüya gibi bir gün yaşanıyordu. Gerçekleşen bir rüya. Babasıyla zaman geçirmek Hikaru için her zaman hayal olurken şimdi bu hayal tamamen gerçekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Prens~Jun Misugi
RomanceO zamanlar, yapabildiğim tek şey terk etmek oldu. ilişkimi, ailemi, işimi, bildiğim her şeyi terk ettim. parçası olduğum bir dünyada bulamayacağım cevaplar bulmayı istedim. öyle bir dünya ki birçok insanın karmaşık ve mutsuz olduğu bir şeyi temsil e...