"..sen?" Misugi, karanlıktan dolayı başında bekleyen kişinin yüzünü göremiyordu. Siyah saçlı oğlan bunu anlamış olucak ki, arkadaşının önüne geçerek eğildi.
"Tsubasa..sen burada ne arıyorsun?"
"Aynını sana soracaktım Misugi. Dostum..böyle birşeyi benden nasıl saklarsın ha?"
"Ö-öğrendin mi?"
"Matsu'nun adıyla mesajlaşan kişi bendim. Yani, küçük bir yanlışlık sonucunda haberim oldu her şeyden."
Misugi, kafasını duvara yasladı. "Matsu'nun haberi oldu mu peki? Eğer mesajlaşmaları silmediysen.."
"Seninle konuşduktan hemen sonra arkadaşına hesap sordum. Hatta sinirime yenik düşüp suratını yumrukladım..böyle birşeyi nasıl saklarsınız? Hepsini geçtim Sayu'ya bunu nasıl yaparsın Misugi?! Ne senin ne de Matsu'nun o kıza bunlara yaşatmaya ne hakkın var?!"
"Nedenlerimi biliyorsun Tsubasa."
"Terk edip gittin ve olay çözüldü?! Sen Sayu'ya iyilik mi yaptın şimdi Misugi? Bu kadar bencil olamazsın dostum!"
"Sen ne bilirsin ki!" Diye bağırdı genç prens. "Benim yaşadıklarımı anlayamazsın! Karımı, çocuğumu terk etmek kolay mı oldu sanıyorsun? Ya da öleceğini bilerek yaşamanın ne olduğunu biliyor musun sen?!"
Tsubasa, ellerini arkadaşının omuzlarına attı. "Peki sen neden vazgeçiyorsun? Neden ölmeyi beklemek yerine yaşamak için savaşmıyorsun Misugi? Gelip anlatsaydın...Tedaviden sonuç yoksa başka bir ülkeye giderdik, senin için elimizden gelen her şeyi yapardık. Gerekirse dünyanın en iyi kalp doktorunu bulurduk senin için. Sen bu kadar zayıf değilsin.."
"Bunun hiç bir anlamı yok..ben yaşamayı haketmiyorum! İyi bir eş ya da iyi bir baba değilim. Ben..ben.."
"Sen kalkıp savaşıcaksın!" Tsubasa, arkadaşını zorla bile olsa ayağa kaldırdı. "Ben neden başarılı bir futbolcuyum biliyor musun? Çünkü asla vazgeçmiyor her zaman savaşıyorum! Sen de aynını yapıcaksın..Sayu için savaşıcaksın!" Tsubasa, bu yüzden gerçek bir dosttu işte. Zor anında arkadaşını bulmuş ve onu düştüğü dipsiz kuyudan çekip çıkarmıştı.
Misugi'nin kahverengi gözleri dolmuştu. Bunu fark eden Tsubasa, arkadaşına sarıldı ve sırtını sıvazladı desteklercesine. "Sen ölmeyeceksin.." O mesajlardan sonra elektrip çarpmış gibi hissetmişti kendini. Çok sevdiği dostunu yitireceği korkusundan ağlamıştı hatta.
"O-onu bulmuşsun!" Diyen telaşlı bir ses duyuldu. Bu Matsuyama'nın sesiydi. Genç kuzeyli fazlasıyla korkmuşa benziyordu.
"Orada dikilmeyi bırak ve Misugi'yi hastaneye götürmeme yardım et. Bi' işe yaramış olursun." Dedi Tsubasa, sesindeki öfkeyi hiç bozmadan. Matsu'ya özellikle kızgındı. Adamın hastalığını karısından nasıl gizlerdi ki?
Matsuyama, oldukları yere taksi çağırmıştı vakit kaybetmeden. Genç prensin durumu iyi görünmüyordu çünkü.
"Misugi, yarın seni Amerika'ya, kuzenimin yanına götüreceğim. Kendisi kalp doktoru eminim sana yardımcı olucaktır."
○ ○ ○
Sayu, 4 yaşındaki oğlunun yanına uzanarak masal kitabının kapağını araladı. Küçük Hikaru, kafasını salladı. "Şey..bu masalı okumuştun.."
"Oh, ama diğerlerini de okuduk." Diye mırıldandı Sayu. "Peki, ben sana kendi bildiğim masalı anlatabilirim."
"Olur!" Dedi Hikaru, gülümseyerek.
Sayu da gülümsedi ve elindeki kitabı komidinin üzerine bıraktı.
"Bir krallığın genç bir prensi varmış. Bu genç prens yardımsever, iyi kalpli ve çok asil bir gençmiş. Prens, bir gece saraydan çıkarak dolaşmaya gider. Sıkıldığı zamanlarda geldiği bir gülün kenarına gelmişti yine. Ancak bu sefer gölün kenarında kendinden başka genç bir kız vardı. Ve genç kız zor durumdaydı."
"Ona yardım etti mi?" Diye sordu Hikaru.
Sayu, olumlu anlamda kafasını salladı. "Evet. Prensin genç kızla ilk tanışma hikayesi böyle oldu. Prens o günden sonra karşılaştığı genç kızı hiç unutmadı ve her fırsatta onu görmeye, onunla konuşmaya çalışıyordu. Her ikisi zamanla bir birlerine aşık olurlar ve evlenirler."
"Sakura'nın anlattığı hikayeler de böyle bitiyor."
"Ama bu henüz bitmedi." Diyerek gülümsedi Sayu. "Prens ve prenses evlendikten sonra saraydan ayrılıp ormanın yakınlığında olan bir eve yerleşmişlerdi. Bu şekilde 1 yıl geçti ve günlerin bir günü bebeklerinin olacaklarını öğrendiler. Her ikisi o kadar sevinmişti ki bu habere. Küçük şirin bir bebekleri olucaktı. Prenses, büyük heyecanla bebeğini beklerken, yaşadıkları masalsı hayat bozuldu.."
"Neden?" Dedi Hikaru, merakla.
"Çünkü.." Sayu, yutkunduktan sonra devam etti. "Çünkü, prens onu terk edip gitti. Prenses peşinden koştu, ağladı, gitmemesi için yalvardı ama prens onu duymadı bile. Prensesini ardında bırakıp gitti.."
"A-ama neden?!" Diye tekrarladı minik Hikaru. "Hani prensesini çok seviyordu! Sevse gidemezdi ki."
"Sıkılmıştır belki de.." Sayu'nun yeşilleri dolmaya başlıyordu. Ama oğlunun yanında ağlayamazdı. "Prensi tarafından terk edilen prenses bir karanlığın içine düşmüştü. Karanlığın esiri olmuştu sanki."
"Bu çok üzücü..prensi neden gitti anlayamıyorum. Seviyorsa gitmesi çok saçma.."
"Hey,hey! Sonunu dinle önce."
"Sonu güzel mi?"
"Hem de çok. Prenses bu karanlıktan çıkmayı başardı. Minik oğlu onu karanlığın kollarından kurtarmıştı çünkü. Senin benim ışığım olduğun gibi, o da prensesin ışığı olmuştu. O günden sonra ikisi birlikte sonsuza kadar mutlu yaşadılar."
"Oh, prensesin mutlu olmasına sevindim. Peki, prens geri gelmedi mi?"
"Hayır.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaralı Prens~Jun Misugi
RomanceO zamanlar, yapabildiğim tek şey terk etmek oldu. ilişkimi, ailemi, işimi, bildiğim her şeyi terk ettim. parçası olduğum bir dünyada bulamayacağım cevaplar bulmayı istedim. öyle bir dünya ki birçok insanın karmaşık ve mutsuz olduğu bir şeyi temsil e...