24. ölür insan

512 32 19
                                    






bu bölüm içimi acıtıyor

bu bölüm içimi acıtıyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mektup

Bir insanın bedeninden ruhunu çıkarmanın en büyük cezası nedir bilir misin?

Yaşamaktır.

Aklından düzlüğün, gözlerinde ki karanlıktan ruhların, kulaklarından âhların eksik olmadığı, acınası ve karmakarışık bir yaşam sürmektir..

Bil bunları ama üzülme olur mu?
Benim zaten yüzüm hiç gülmedi. Ben cezası ahirete ertelenenlerden değil, dünyada çekenlerdenim. Durdurma dedim yansın ruhum. Yansın ki arınsın. Ama sen yaklaştın..
Yanmak pahasına üstelik.
Yanık kokuyorsun şimdi. Bana dokunan ellerine karanlık bulaşmış, gün geçtikçe bana bulanmışsın. Dokunduğum tenin ben, öptüğüm nefesin ben, konuştuğum sesin ben oluvermiş..

Yoksa sen, beni böyle mi aklayacaktın?

Buhran Eroğlu

Karanlık ev halkı bugün de yüz yüze bakmaktan çekinir halde

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karanlık ev halkı bugün de yüz yüze bakmaktan çekinir halde. Bugün de sessizliklerinden ziyade mutsuzlukları konuşuyor birbirleriyle. Özenle hazırlanmış kahvaltı sofrasında duyulan tek ses ara ara duyulan çatal bıçak sesleri. Başlar hafif eğik, her bireyin bakışları belki bir iki salatalığın olduğu çoğunluğu boş tabakalarında. Konuşmaktan, bir birlerinin mutsuz yüzlerine, alıngan gözlerine, karmakarışık zihinlerine, kırık kalplerine bakmaktan ziyade herkes birbirine yıllarca kilometre uzakmışcasına mesafeli.
Nefes sesleri dahi farklı ritimde. Ne nefesleri, ne hisleri, nede duyguları. Hiçbiri birbirine dokunmamaya yeminli.
Her bir fert bir diğerinden öylesine uzak ki, biri bir diğerinden bile almıyor öcünü. Kinin, öfkenin, tükenmişliğin, merhametsizliğin barındığı tüm hesap bölüştürülmek yerine yine ve yine birtek sevilmeyen erkek çocuğuna pay ediliyor. Kahvaltı masasında yer bile verilmeyen, annesinin korktuğu, babasının düşman bellediği o ufak çocuğa..

Buhran'a..

Belkıs hanım ufak bir dilim peynir aldığı tabağında ki oyalanan bakışlarını yemek masasının baş kısmında oturan eşine kaldırdı. Eşinin keyfi kaçmış yüzünde, dimdik duran iri gövdesinde gezdirdi bir süre bakışlarını. Eşinin bu heybetli görüntüsüne, kırkına basmışta olsa hâlâ daha haşin ve dikkat çeken alımlı yüz hatlarına bir zamanlar ne kadar tutkun olduğunu düşündü. Yeri ve zamanı değildi lakin geçmiş zamanda, hatta şuan bile eşine karşı ne kadar arzu duyduğunu ama onun ise aksine kendisini hep ikinci şık olarak görüşünü, kendisinden ne kadar uzak durduğunu düşündükçe düşündü. Daha saatler öncesinde sabahın aydınlığında bağıra bağıra ettiği kavgayı hatırladı tekrar tekrar. Duyduğu cümleleri ve sinesine oturan ağırlığı, göz pınarlarında akmayı bekleyen göz yaşları ve bakışlarında kırgınlığı..
Konuşmadı. Aksine birtek evliliğinin ilk yılları mutlu olduğunu hissettiği, aşık olduğu, uğruna bir çok yanlışı yaptığı adamı izledi dakikalarca. "Neden.." diye de iç geçirdi. "Neden bu kadar kalpsizsin! Beni.. Beni neden kendinle besledin!"

MuhalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin