BÖLÜM 17 : HEP AYNI

56 6 4
                                    

Hangi devirde yaşıyordukta çarşaf sergileme geri gelmişti. Namusuma bu kadar güvenmeyen erkeğe, namusumu emanet etmiştim.

Ah benim aptal kafam diye söylenirken çarşafı bir çırpıda toplayıp olduğu gibi terastan avlunun ortasına fırlatmıştım. Mahsun'a ters bir bakış atarak

"-Al oldu mu direkt önlerine attım, bir damla kana namus diyorsunuz ya size yazıklar olsun." diyerek kapıyı çarpıp odadan çıktım.

~~~~~~~~🍀🍀🍀🍀~~~~~~~~

Bazen insan ne yaşadığını bilemeyecek kadar aptal hisseder kendini. Biranda, nasıl bir hayatım vardı, şimdi nasıl bir hayatım oldu.

Önceden kendimi özgür ve hür biri olarak ayaklarımın üstünde kapı gibi dururken, şimdi kaç kişinin sorumluluğu altında eziliyordum.

Bir oda içine hapsolmuş hayallerim, işim. Ben başarılı bir doktordum, hayalleri olan güzel bir insandım ama bu Mardin toprakları beni, altında silindir gibi ezip geçmişti.

Ben insandım, ben elimden geleni yaptım diyebilmenin iç rahatlığıyla yaşardım hep, şimdi ne oldu da böyle oldu bilmiyorumdum. İntikam, intikam diye diye düşmüştüm yollara, al şimdi olanlara bak.

İntikam diyerekten hiç sevmediğim, hiç istemediğim biriyle evlenmiştim. Aslında ona söyledim, bak bizden olmaz dedim ama dinlemedi beni... Şuan onun gökyüzünde yeni doğmuş bir serçeyim, yani o öyle sanıyordu ama ben heryeri yara bere içinde, kanatları kopmuş bir serçeydim. Sahi bu olanlar kimin umrundaydı ki, kimsenin!




Sabah gözlerimi açtığımda boynumun ağrısıyla, kasıklarımda oluşan sancılarla mücadele ediyordum.

O kadar yorgun uyanmıştım ki, anlaşılan gece uyuduğum, uykunun bir önemi kalmamış gibiydi. Yataktan zor bir hal kalktığımda, etrafıma kısacık bir göz gezdirmiştim. Dün odanın kapısını çarpıp çıktığımda, yan taraftaki, Mardin'e geldiğimde ki kaldığım odadaydım. İşte kızım senin değerin bu kadar bak diye söylene söylene lavaboya girdiğimde regl olduğumu anlamıştım.


Üzerimi kısa bşr temizledikten sonra hemen çantamı almak için Mahsun'un odasına girdiğimde oda da kimse yoktu. Hazır kimse yokken bi duş alıp üzerimi giyinebilirdim diye düşünüyordum. Çantamı elime aldığımda, arafığımı bulmanın sevinci ile hemen kıyafetlerimi de alıp banyoya koşarak girdim. Sıcak bir duşun ardından üzerime lacivert bisiklet yaka dizlerimin hemen üstünde biten bi elbise giydimiştim. Ayaklarıma standardım olan beyaz sporları giydiğimde hazırdım.


Şimdi hiç istemesem de aşağıya inecektim ve güzel bir kahvaltı yapacaktım. Çünkü uzun zamandır kendimle hiç vakit geçirmemiştim. Bugün sadece kendimi dinleyip, kendime zaman ayıracaktım. Avluya geldiğimde herkes kendi halinde takılıyordu, galiba kahvaltı daha başlamamış ye düşünürken, yardım etmek için mutfağa doğru yönelim.

Mutfağın kapısına geldiğim zaman içeriden Nurjin hanım ve Havi'nim sesi geliyordu. Hiç adetim olmasa da kulağımı kapıya biraz daha dayadıktan sonra konuşmaları, dinliyordum ama o kadar alçak sesle konuşuyorlardı ki anlamam çok zordu. Sadece Havi'nin

"- tamam teyzem, annem herşeyim benim. Mahsun'u bana bırak sen olur mu?" tek duyduğum şey buydu, yakalanmamak için biranda mutfağın kapısını açıp, sahte bir gülümseme bahşederek,

"- Günaydın" deyivermiştim. Nurjin hanıma dönerek

"- Anne, Mahsun'u gördün mü acaba, sabah erken kalktı herhalde "diye sorduğumda anne kelimesi hep yalandandı ama bozuntuya vermemiştim. Nurjin hanım kısa ve sahte mi sahte bi gülümseme bahşederek


MAHSENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin